Servetine servet kattı, gözünü bize dikti!..
14 Şubat 2022, Pazartesi 13:23Kıymetli okuyucularım; biz gazetecilerin görevi, kamu menfaatini gözeterek, yanlışları dile getirmek, yöneticileri uyarmak ve varsa ihmal veya suiistimal, sorumluların hesap vermesi için bilgi ve belgeleri ortaya koymaktır. Aşağıda yazacaklarımı da, yine bu çerçevede değerlendirmenizi istirham ediyorum. Şundan emin olun ki; kamu menfaatini korumak adına, o kadar yazılıp-çizilecek konu varken, sadece bu konuya hasrı nazar etmek istemezdim. Lakin bu hususta, meseleyi kişiselleştirerek; hem kamuyu, hem de şahsımı gereksiz yere meşgul edenler var. Maalesef, yazılan ve çizilenler karşısında, idarecilerimizden de, en ufak bir hassasiyet görmeyince, “Bu dert, sadece biz gazetecileri mi gerdi?” diye düşündüm. Maatteessüf gerilmemizi gerektirecek çokça sebep varken, bir de bununla gerildik işte. Biz de “Hayrolsun!” diyoruz…
Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için bir misal vereyim de, ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın: Son günlerde internetteki ücretli yayın kanallarından birinde, El-Chapo isminde bir dizi yayınlanıyor. Hayli popüler hale gelen bu dizi de, bir uyuşturucu baronunun hızlı yükselişi, kötü şöhreti ve mahkûmlara göz açtırmayan korunaklı bir hapishaneden iki kez kaçması anlatılıyor. Dizide dikkat çeken konulardan biri de, evlilik yaşamayan iki kişinin, sırf politika yapmak için evli görünmesi... Çünkü ikisinin de hedefi, Başbakanlık. Bu evlilikte kadın Senatör, erkek ise Meksika İçişleri Bakanı. Bu evliliğin gerçek dışı olmasının sebebi de, kadının başka bir erkekle gayrı meşru ilişki yaşaması, erkeğin ise eşcinsel olması. Kamuoyu önünde mükemmel bir evlilik rolü sergileyen bu ikili, gerçekte ise bir anda siyasi ihtirasları sebebiyle, bir birleriyle rakip konumundadırlar. Senatör kadın, sözde kocası olan Bakanı eşcinsellik durumuyla ilgili tehdit ediyor. Bakan ise ekibiyle yaptığı detaylı bir araştırma neticesinde, Senatörün servet gizlediğini, mal beyanında bulunmadığını tespit ediyor. Sıra hesaplaşmaya geliyor. Bakan, senatöre belgeleri göstererek, şöyle bir tavsiyede bulunuyor: “İzlerini saklamakta, daha hassas olmalısın. Böyle değerli bir malı bildirmemen, başını derde sokar. Bu bilgi basının eline geçerse, dürüst senatör imajın silinip gider...”
O BELGELER, SADECE BENDE DEĞİL Kİ!..
Şimdi yukarıdaki diziyi anlatmamdaki sebebe geçebiliriz. Hatırlanacağı üzere, yerel ve ulusal medyada, Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut’u ilgilendiren belgeler yayımlandı. Söz konusu belgeler, benim de elime geçti. Bu belgeler ışığında defalarca yazılar yazdım. Elimde belge olmasına rağmen, yazılarımda yine de “İddia” kelimesini özellikle kullandım. “Belki rektör hanımın bir açıklaması vardır” diye...
Bu yayınlar sonrası, “Aysun Bay Karabulut ve çevresinin imajları kötü yönde etkilendi mi?” diye soracak olursanız. Rektör Hanım sessizliğini muhafaza ettikçe, toplum nezdindeki imajı maalesef kötü yönde etkilendi. Bu arada burada en büyük sıkıntıyı da, AK Parti çekiyor/çekecek. Bizim siyasetçi ve bürokratlar da konuşadursun. Hatta bıyık altında “Zübükçe bir ifadeyle” gülsünler. Sessiz kalmaları ve sadece kendi aralarında fısıldaşmaları, hiç şüphesiz onların da imajına ve dürüstlüğüne gölge düşürüyor.
Sonuç olarak, rektör hanım bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunmuş. Emniyeti ve adliyeyi ayağa kaldırıp, bizi yıldırabileceğini zannetmiş. Anladığım kadarıyla, bir yandan sesimizi kısmaya çalışıyor, bir yandan da “tazminat” almanın peşine düşüyor. Ortalıkta dolanan belgelere göre, servetine servet katan Rektör Hanım, “Hel min mezid” yani “Daha yok mu?” der gibi, bizden de bir şeyler koparma derdinde.
EMNİYETTE VERDİĞİM İFADE...
Emniyet görevlilerinin, daveti üzerine gittiğim, polis karakolunda, Aysun Bay Karabulut’un suç duyurusuyla ilgili ifade verdiğimi, daha önceki yazımda yorumlamıştım. Ancak olayın ehemmiyeti ve yaptığım yorumu anlamamakta ısrar eden belli bir kesim için, ifademin tamamını bu kez de yorumsuz olarak yayınlama ihtiyacı hasıl oldu: İşte polis merkezinde verdiğim ifadem:
“Bu yazılar bana aittir. Fakat yazılan yazılarda, hukukun ihlali söz konusu değildir. Müşteki sırf kamuyu meşgul etmek, basın hak ve özgürlüğümüze kendince baskı uygulamak için, suç duyurusunda bulunmuştur. Burada kamu ihlali şeklinde isnat ettikleri suçları, tek tek izah etmek istiyorum: Yapılan suç duyurusunda, suçun kaynağı olduğu ileri sürülen, dört ana esas üzerinde durulmaktadır.
BİRİNCİSİ: Müşteki Ercan Karabulut’un CHP’li olduğu ve bunu gururla söylediği herkesçe malumdur. Kaldı ki, bu hususu beyan etmek, en nihayetinde ayyuka çıkartmak, suç değildir. Keza “Meşrep” kelimesi TDK (Türk Dil Kurumu)’da huy, davranış ve mizaç anlamına gelmektedir. TDK’dan habersiz olan müştekiler ve müştekinin avukatı, bunu din ve inanç hürriyetini eleştiri şeklinde yorumlamışlar. Kaldı ki ben, Ercan Karabulut’u Müslüman biliyorum. Hatta kendisi, eşi olan rektör hanımla birlikte umreye gitmişti. Bunu sosyal medya hesaplarından da paylaşmışlardı. İnancımızda, Mescidi Haram mukaddestir. Bu mekâna Yahudi, Hristiyan, Budist ve Ateist ’in girmesi, kesinlikle yasaktır. Kaldı ki benim müşteki ve müştekiler hakkında böyle bir iddiam da yoktur.
İKİNCİSİ: Turgut Özal Üniversitesi’nin genel sekreterinin ataması hatalıdır. Çünkü 657 sayılı yasanın, 132’inci maddesine göre, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını alanlar, 10 yıl süre ile daire başkanı ve üstü kadrolara atanamazlar. Genel sekreterlik, bir üst kadrodur. Genel sekreter Ömer Akkuş hakkında, Mart 2016’da, Malatya İl İdare Kurulu Müdürlüğünce, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiştir. Ömer Akkuş idare mahkemesine başvuru yapmış; fakat başvurusu reddedilmiştir. Gittiği üst mahkemelerin hepsi de cezayı onamıştır.
Üniversite yönetimi, Ömer Akkuş’un atamasını 2547 sayılı, Yüksek Öğretim Kanunu’na göre yapmıştır. Fakat bu kanun, üniversitede çalışan akademik personel için geçerlidir. Rektör Hanım’ın çok bilgili ve konuya hakim avukatının gözden kaçırdığı husus, Ömer Akkuş’un, 657 sayılı yasaya tabii devlet memuru olmasıdır.
ÜÇÜNCÜSÜ: Rektör Hanım ve kocası Ercan Karabulut’un; 2018 yılından 2021 yılına kadar, sahip oldukları mal varlıklarında ki anormal artışı, kamu adına sorgulamam ve bunu köşeme taşımam, müştekiler tarafından, suç unsuruymuş gibi gösterilmiş. Evet, 2018 yılında koca ve karının 40 bin TL icra borcu, 350 bin TL kredi borcu ve bindikleri araca haciz konulduğu halde, hanımefendinin rektör olmasının akabinde, 2021 yılına kadar elde ettiği servetin bazısı şöyledir: Ankara’da bir adet villa, İzmir’de bir adet villa, Malatya Şahintepesi’nde villa proje, Wolkswagen, Mercedes, Opel ve Jeep markalı araçlara sahip olmasıdır. Bununla birlikte rektör Aysun Bay Karabulut, 2018-2019 yılında, Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı’na mal bildiriminde bulunmuş, ancak kanunen 2 ay içerisinde bildirim yapması gerekirken, bundan kaçınmıştır. Bu durum ise, 2547 nolu kanuna göre, 1-3 yıl arası kademe durdurma cezasına muciptir.
DÖRDÜNCÜSÜ: Müşteki kişisel verilerini elde ettiğimi ve bunu usulsüz bir şekilde yayınladığımı iddia etmektedir. Yukarıda da izah ettiğim gibi, yazdığım yazıların tamamı kamu menfaati gereğidir. Olayların müştekiler tarafından bu şekilde yansıtılması, iddiadan öte manipülasyondur. Kaldı ki müştekinin aksini iddia ettiği suçlamaların belgeleri, ulusal ve yerel bir çok medya organında yayımlanmıştır. Ben sahibi olduğum Malatya Time’da, sadece eleştiri hakkımı kullandım. Yazdığım iddiaların doğruluğunu teyit edecek belgeleri, istenildiği takdirde ibraz edeceğimi de belirtmek isterim.
SONUÇ: Ben bir basın mensubuyum. Kamunun vicdanını temsil etmekteyim. Kamunun bana verdiği hak ve hukukun da bilincindeyim. Bu muvacehede yazma ve halkı bilinçlendirme hakkına sahibim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu kişi ve kişiler hakkında da kamuyu zarara uğratma, usulsüz atama ve izah edilemeyen mal varlıklarından dolayı, suç duyurusunda bulunacağım. Hakkımda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini talep ediyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.”
(İfademle ilgili not: İleride herhangi bir olumsuzluğa mahal vermemek adına, Karabulut ailesine ait olan araçların plaka numaralarını, burada yayımlamadım.)
BİRAZ DA TEBESSÜM...
Bugünkü yazımıza misalle başladık ya, hem derdimizi anlatmak, hem de tebessüm ettirmek için, kısa bir hikâyeyle bitirelim: Baba ile oğlu evlerinde uyuyorlarmış. Yan odadan gelen tıkırtılar üzerine, baba, oğluna, “Git bak bakalım” demiş.
Oğul gitmiş. Bir müddet bekleyen baba, ses-seda duymayınca oğluna seslenmiş:
-Oğlum ne oldu?
-Baba bir hırsız tuttum.
-Tut kolundan getir buraya.
-Gelmiyor.
-Bırak gitsin.
-Gitmiyor.
-Sen gel oğlum.
-Gelemiyorum.
-Niye gelemiyorsun?
-Beni bırakmıyor.
Selam ve dua ile
Fiemanillah