dore okulları
Malatya
08 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Şia Hakikati İran ve Hizbullah...

06 Ekim 2024, Pazar 22:23
Şia Hakikati İran ve Hizbullah...

Bunu öğrenmek, doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek için uzun bir yazı olacaktır. Çünkü bu işin büyük bir geçmişi, tarihi bir seyri var.

Bugün 365 gündür GAZZE İsrail'in işgali ve yıkımı altında. 50 binden fazla sivil öldürüldü. Buna rağmen İsrail Hamas'a karşı büyük bir hezimet yaşadı. Yenilgiyi kabullenemeyen kana susamış vampir İsrail, bu sefer yönünü Lübnan'a çevirdi. 

Geçmişte Lübnan dünyanın en güzel ülkesi, başkent Beyrut Ortadoğu'nun Parisi olarak anılıyordu. 

Ne zaman ki 1979'da Fransa ve ABD İran'da bir devrim yapıp Fransa'daki Humeyni'yi İran’a getirdi, o günden sonra Lübnan kademe kademe yaşanamaz, bugün maaşları bile ödeyemeyen, vatandaşları ekmeğe muhtaç olan bir kukla ülke haline geldi.

Peki nasıl oldu bu?
Hindistanlı Budist bir aileden olduğu bilinen sözde Şii lider Humeyni'ye İran teslim edildikten sonra Ortadoğu'da değişim başladı. Humeyni Başkent Tahran'a indiğinde tarihi bir konuşma yapmıştı ve o konuşmada bir Şii helalinden bahsetmişti. Beş tane başkentimiz olduğu zaman biz zafer kazanmış olacağız demişti. Ne zaman Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana bizim başkentlerimiz oldu, o zaman Şii hilalini tamamlamış ve Allah'ın bizden razı olacağını söylemişti. 

Humeyni'nin bahsettiği toprakların çoğunluğu, Yahudilerin inancında da Tanrı Yahova'nın vadettiği Arzı Mev'ûd denen topraklardı. Büyük İsrail devletinin kurulacağı coğrafya idi. Yahudi inancında Arzı Mev'ûd'da büyük İsrail devletinin kurulması için her Yahudi'nin çalışması dini bir vecibedir. 

Burada Şii hilali ve Arzı Mev'ûd hedefleri isim olarak ayrı ama mekan ve inanç olarak aynıdır. 
Tarihe baktığımızda Şia'nın kurucularının Yahudiler olduğunu görürüz. Şia'nın oluşumu, ta Peygamberimiz zamanında yaşayan Medine Yahudileriyle başlıyor, Hz Ali'nin hilafetiyle devam ediyor. Bu dönemle birlikte zamanla kendi içinde guruplaşıyor, bugünkü tabirle değişik mezheplere bölünüyor. Zeydiye gibi İslam'a yakın mezhepleri olsa da, Hz. Ali'yi peygamber veya ilah olarak gören dinden uzak mezhepleri de oluyor.

Örneğin, Hz. Ali'ye onu ilah görenlerin haberi gelince; 
Hepsinin evleriyle birlikte yakılmasını emrediyor. Bu sefer diyorlar ki: Gördünüz mü! Ali ilah olmazsa yakılmasını emreder mi!? Yakmak ilaha mahsus bir cezadır. Ali, ilah olduğunu bu emriyle teyid etmiştir. Bunun üzerine fitneden kaçınmak için Hz. Ali bunların yakılarak öldürülmesinden vazgeçiyor.

Şia bir mezhep olarak çıkmadı. İslam'a karşı Yahudilerin oluşturduğu bir fırkaydı. Zamanla bu fırkadan mezhepler türetildi. İslam'a yakın olanlar olduğu gibi, İslam ile alakası olmayan mezhepler de oldu. Ta ki Fars'ların yıkılışına kadar, Fatımi devletine son verilinceye kadar. O tarihten sonra İran, Şia'yı siyasal bir mezhep yaptı. Daha çok siyasi bir proje olarak İslam alemine karşı kullanılan bir güç haline getirdi. Artık İslam ile çatışan yepyeni bir din oldu. Kılıfı da İslamdı.
 
Yahudiler Peygamberimiz zamanında da  biliyorlardı ki İslam hak dindir. Ancak bu dini bozarak baş edebilirlerdi. O zaman mesele İslam ise çözüm islamizasyondur mantığıyla hareket ettiler. Yahudi olarak islamla mücadele etseler, açık düşman olduklarından dini bozamazlardı. Yahudilerin güdümünde müslüman görünümlü bir hareket gerekiyordu. Bu da bugünkü Fars Pers İran Şia'sı oldu.

Elbette ilk etapta küçük ve hiç bir kıymeti harbiyesi olmayan bir hareketti. İslam alimleri arasında bariz yanlışları olduğundan, tartışılan bir mezhepti. Zamanla büyüyecek ve ileride tahribatı büyük olacak, Müslümanları bölecekti. İşte İran devriminden bu yana geçen tam 45 senede, Ortadoğu'daki her fitnenin altında, her ihtilafın içinde, her sorunun başında İran ve Şia çıkmaktadır.

İran tarihi boyunca hiç bir Hristiyan ülke işe savaşmamış, bütün savaşları İslam ülkeleriyle olmuştur. Osmanlı İmparataorluğunun da savaşlarının  büyük bir kısmı Farslarla, yani bugünkü Şii İranlılarla olmuştur.

Peki biz Şia ile aynı Allah'a,  aynı peygambere, aynı kitaba inanmıyor muyuz?

Yahudi ve Hristiyanlar da aynı Allah'a inanıyorlar. Ama tarif ettikleri Allah ile bizim inandığımız Allah farklıdır. Şia'nın da Allah inancı Müslüman inancından fersah fersah uzaktadır. 
Şia elimizdeki Kuran'ın üçte biri olduğuna inanır. Gerçek Kuran'ın Mushafı Fatıma olduğunu iddia eder. Elimizde ki Kuranda tahribatların, eksik ve fazlalıkların olduğunu iddia eder. Kuran Tefsirleri de müslümanların tefsirinden çok farklıdır. Onların tefsir ve dini kitaplarını okuyan biri olarak ne kadar farklı olduğunu bilirim.

Peygambere iman, onun sünnetine tabii olmakla olur. Şia, 12 İmam yalanına tabii olur. Sözde onların üzerinden geleni din kabul eder, gerisini red eder. Ehli sünnetin hiç bir hadis kaynağından asla almaz. 12 imamın sonuncusu da Samurra'da 1,5 yaşında girdaba girmiş, Mehdi olarak beklenen kurtarıcıdır. Yani Şia dinini aktaran en son kişi, 1,5 yaşında bir bebektir. Her şeyi o aktarmıştır. Bu nedenle Şia'nın bütün dini, hikayeler ve uydurmalardır. Bugün Şia, Yahudi ve Hristiyanlarda dahi olmayan sapık bir dini inançtır.

İslam dini zinayı yasaklar, Şia'da Muta nikahı adı altında zina teşvik edilir. Hatta hayatında bir defa da olsa muta nikahı yapmayan, yani zina etmeyen cennete giremez. 
Şia'nın namazı, ezanı, namaz vakitleri, orucu, zekatı bizden çok farklıdır. 
Şia'ya göre, 4 Sahabe hariç hepsi mürted olmuş, dinden çıkmışlardır. 
Şia'ya göre, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Aişe ve Hafsa validelerimizi tekfir etmeyen dinden çıkar.
Şii biri namazında; "Allah'ım! Ebubekir'e, Ömer'e, Osman'a, Aişe'ye ve Hafsa'ya lanet et" demeden namazı bitirirse, o namaz kabul değildir.
Şia, büyük salonlarda "Aişe Fahişe" pankartları asarak, dini ayinler düzenler, sabahlara kadar tepinip Hz. Aişe validemize ve sahabeye söverek sözde ibadet eder.
Şia'dan bir gurup, namazın son rekatında selam vermeden önce üç defa ellerini dizlerine vurarak, "Hane'l emînû" yani "Cebrail ihanet etti" deyip üç defa tekrar eder, sonra selam verir. Bu da Hz. Ali'nin peygamber olduğuna inananlardan gelen bir sapıklık olup, bugün Şia'nın çoğunun bunu yaptığını görürsünüz Normal namazlarda bile denk gelirsiniz.
Yine Şia da, namaz kılarken secdede alnının altına Kerbela balçığından yapılmış bir taşa başını koymadan namazı kılarsan kabul olmaz. Malatya'da emekli olan, geçenlerde de ölen bir İmam, ailesinin itirafıyla tam otuz yıl boyunca camide namaz kıldıktan sonra gelip evde namazını bu şekilde tekrar ediyormuş.
Şia inancında 10 sünniyi öldüren direk cennete girer. Bunun yüzlerce örneğini Suriye savaşında canlı canlı gördük, şahit olduk.

Elbette ki Şii olduğunu söyleyip mezhebi farklı olan, İslama ve Müslümanlara düşmanlık gütmeyen milyonlarca kardeşimiz vardır. Bektaşiler, Anadolu alevileri, Türkmen Alevileri, Zeydiler, vs. 
İki milyar islam alemi içinde milyonlarca Şia da vardır. Bunların hükümleri farklı farklıdır. Tıpkı ehli sünnetin dört mezhebinden birine mensup olduğunu söyleyip dinle islamla alakası olmayan milyonlar gibi, Şia'ya mensup olup Şia ile alakası olmayan milyonlar da vardır.

Buna göre ehli sünnet alimleri Şia'nın üç sınıfını tekfir eder, diğerlerinin Müslüman olduğunu kabul eder;
Birincisi, Suriye rejiminin başında bulunan ve Suriye'nin yaklaşık %6'sına tekabül eden Hafız Esed ailesinin tabii olduğu Nusayri cemaati. İkincisi, Fars Pers yayılmacılığını güden, açıktan islama karşı duran Fatımiler. Üçüncüsü ise, bugün İran'ın başında bulunan sarıklı, Humeyni’ye tabi Şia'dır. Bunlar Şia alemi içinde azınlıkta olanlardır. Ama idare onların elindedir maalesef. Bu üç sınıfın dışında kalanlar ise, Müslümanlardır ve Müslümanlarla da kardeştirler...

Bu nedenle Şia denildiği zaman, hepsi değil, bu üç sınıf kastedilir. Çünkü bu üç sınıf İslama ve Müslümanlara karşı olan, Müslümanlarla savaşan, Müslüman kanını akıtmayı dini bir vecibe görenlerdir. İşte bunlar coğrafyamızı kan gölüne çeviren, son 40 yılda milyonlarca müslümanın kanını akıtanlardır. Bunlara göre, düşmanımın düşmanı dostumdur...

Bunun için İran, islama karşı her ülke ile beraber hareket edebilir. Onlarla beraber Müslümanlarla savaşır. Tıpkı Irak'ta,  Suriye'de ve Yemen'de olduğu gibi Müslümanları öldürmeye gider, örgüt kurar, destek verir, ordu gönderir, silah verir.

Buraya kadar yazdıklarım, asıl söyleyeceklerimin geldiği noktadır. Bu sadece bir giriş, bir önsözdü;

1979 yılında Humeyni sözde İran İslam Cumhuriyetini kurunca Şii hilalini işaret etmişti ya, hemen çalışmalara başladılar. Aslında başlayan İran değil, Amerika'nın desteğiyle İsrail'di. Yeri gelmişken, İran'ın başkenti Tahran'da iki yüz binden fazla İran ekonomisine yön veren Yahudi İran vatandaşı olduğunu da belirtelim.
Önce İran Irak savaşını çıkardılar, bu savaşta yüzbinlerce Müslüman öldü. Sonra İran'ın ve Şia'nın desteğiyle Saddam’ı devirip Bağdat'ı Şii başkent yaptılar. Amerika Irak’ı işgal ettikten sonra 3,5 milyon Müslüman öldürüldü.

1982 yılında Lübnan'da İran’a bağlı Hizbullahı kurdular. Düşünsenize Lübnan'da kurulan bir parti, silahlı bir hareket, Arap olmayan, aynı dili bile konuşmayan başka bir ülkeye ait oluyor, onlar fonluyor, destekliyor, kimse de bu nedir demiyordu!. 
O gün bugündür aklı selim herkes biliyor ki bu hareket İsrail'in yayılması, siyonist devletin kurunması ve kollanması, içerden kendilerine karşı olası bir harekete karşı kurulmuş silahlı bir örgüttür. O günden bugüne Lübnan'ın askerı olmadı. Devlet olmadı ki asker olsun. Müslüman Arap olan bu ülkede yöneticiler de Hristiyanlar oldu.

Hizbullah'ın kurulduğu dönemde İsrail Gazze kadar iken, 2024 yılına geldiğimizde harita tersine döndü. Filistin haritası israil, İsrail haritası ise Filistin kadar oldu.

2011 yılında Suriye savaşını başlattılar. 1,5 milyon Müslüman öldürüldü, 15 milyon Müslüman yerinden edildi veya dışarıya göçe zorlandı. Bugün Türkiye'de bulunan ve sayısı 5 milyona yakın denilen Suriyelilerin bulunma sebebi, yine İran'dır. 

Suriye'de bütün dünya yerli halkla savaştı. Yaklaşık 40 ülkemin bulunduğu bir savaş meydanında iç savaş denildi. Bu savaş İran'ın desteklediği Esed lehine dönünce, Yemen’de sayısı bir avuç olan Şii Husi'lere de, İran silah ve mühimmat desteği vererek, Hizbullah militanlarını da göndererek Yemen’i kan gölüne çevirdi. Böylece Humeyni'nin 1979 yılında söylediği gerçekleşmiş oldu.

Buraya kadar olanını herkes biliyor. İran, 1979'da bir devlet iken bu kadar yayılmış ve bugün 5 devlet olmuş.
Şimdi İran güçlü mü!?. 
Eğer bu fetihler,  bu savaşlar, bu öldürülen milyonlarca müslüman İran'ın hedefleri için olsaydı, İran bugün dünyada süper güçtü!.

Belli ki ortada bir bit yeniği var!. Müslümanların anlamadığı gizli bir şey var!. Ortada apaçık bir ihanet var!. O da İran'ın İslam kimliğiyle İslam alemini aldatmaktan başka bir şey değildi!.

Sözde Şii hilali tamamlandı, ama ortada Şii hilali değil, Arzı Mev'ûd göründü. İsrail'in Gazze'ye girişinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bugün de Lübnan'a girdi. Yarın başka yerlere de girecektir.

42 yıl önce kurulmuş olan Hizbullah şimdi nerede?..
"Her devrim kendi çocuklarını yer"  
İsrail, Yahudilerin eşeği olan İran üzerinden gönderdiği Beyjır ve telsiz cihazlarıyla üst düzey komuta merkezini öldürdü.
Kim öldürdü!? Elbette ki İran öldürdü. Bunlar kimin çocuklarıydı!?. 
İran'ın... 
İran bunları kime öldürtüyor şimdi!?. 
İsrail'e...
O zaman bu Hizbullah 42 yıldır kime hizmet için Lübnan'da kalmış!?
İsrail'e... 
Bunu bugün anladılar mı!?.
Anladılar ama iş işten geçti!. Hâlâ başlarında İran belası dururken kalanlarda öldürülecekler. 
İran İslam alemine böyle ihanet eden bir devlettir. Şia ismiyle Müslümanları kandırıp beş ülkeye yayıldı. İran buralara hakim oluyor sandılar!. Ama bugün buralara hakim olmaya gelen İsrail'e alan açmışlar, sadece İsrail'e çalışmışlar!. 

Şimdi dönelim Gazze'ye. Dünyanın en büyük açık cezaevinde Hamas yerin altında tüneller açarak silah atölyelerini kurdu. On iki yılda silahlarını üretti. Tam bir yıldır dünyanın süper gücü denilen İsrail'e ve Amerika'ya da kök söktürdü. İsrail'in hava savunma sistemini kevgire çevirdi, tanklarını yok etti, askerini öldürdü, İsrail'i yendi. Katil İsrail ise sadece sivilleri öldürdü. 
İsrail Hamas ile tam kalıcı ateşkes imzalayacakken, Lahey'de İsrail'in soykırım yaptığını, Netanyahu katili soykırımla yargılacakken yine İran ortaya çıkıp, teneke füzelerini ve dronlarını İsrail'e gönderdi. İsrail'in sahipleri, bakın gördünüz mü!. İsrail Gazze ile değil, İran ile de savaşıyor dediler. İsrail'i koruyacağız, İsrail kendisini savunacak diyerek bugüne kadar ne kadar mühimmat üretmişlerse İsrail'e verdiler. İsrail de sivilleri vurmaya devam etti. Gazze'de taş üstünde taş bırakmadı.

İsrail her sıkıştığında İran, bir şekilde imdadına yetişir. Yenilgiye rağmen gözü dönmüş katil devlet İsrail rotayı bölgeye, sözde İran'a ve hizbullaha çevirir. İran ile sorunlu ve savaş halinde ise önce Lübnan'ı vurması lazım. Çünkü oradaki askeri güç Hizbullah İran'a aittir. Böylece onları vurması gerekir.

İsrail ile İran birbirleriyle sınırdaş bile değiller. Bir kara savaşı dahi yapamazlar. Birbirlerine füze sallasalar da ortada dönen filimleri canlı canlı izliyor herkes. Doğudan ve batıdan rüzgar esip bulutları toplasa da fırtına aşağıda olur. Yani savaş iki ülke arasında kalan bölgede olur.

Hizbullah denen bu hizbuşşeytan 42 yıldır ne yaptı!?. Suriye'de ve Yemen'de sadece Müslümanları katletti. Şimdi sıra onlara geldi. Devrim çocuklarını yemeğe başladı. Tek bir hamle ile İsrail Hizbullahın tepesini çökertti. Şimdi Hamas ile hizbuşşeytan arasındaki farkı anladınız mı!?.

Bunu gören ve bilen devletimizin başı, İsmail HANİYE için şehit derken, Hizbuşşeytanın başı NASRALLAH için öldürüldü dedi ve baş sağlığı dilemedi. 

Bütün bunlar İran ile oluyor. İran'daki akılsızlar Şii hilalini beklerken, bunun için beş ülkede müslüman kanını akıtırken, İsrail yayılıyor, İslam topraklarını işgale, müslümanları öldürmeye devam ediyor...

Lübnan'da öldürülen her cana Gazze'dekiler gibi acıyoruz. İçimiz kan ağlıyor. Gazze ne kadar bize yakınsa Lübnan da o kadar bize yakındır ve öldürülenler kardeşlerimizdir. Ama önce kimin bunları öldürttüğünü bilmemiz gerekir. Tetikçi ne kadar suçluysa azmettirici de o kadar suçludur. Hiç şüphesiz 42 yıldır Lübnan'ı silahsızlaştıran, fakirleştiren İran ve hizbullahtır. Bugün Hizbullahı ve Lübnan'ı İsrail'e teslim eden de yine İran'dır. 

Bununla da kalınmayacak!. Yarın öbür gün Suriye'yi işgal edecekler. Orada müslümanlarla savaşan, Suriye halkını göç ettiren Hizbullah ve Haşdi Şabî savaşmayacaktır. Esed'in savaşa gücü yoktur. Ateş yavaş yavaş bize doğru gelecektir.

İran ile İsrail hiç bir zaman savaşmazlar. İkisinin de ortak yanı, Ortadoğu'nun müslümanların elinden alınmasıdır. Türkiye'nin zayıf ve güçsüz düşürülmesidir. Güçlü bir Türkiye, İran ve müttefikleri olan Amerika ve İsrail için her zaman tehlikedir. İran'ın karşısında kendi imparatorluğuna son vermiş Osmanlı'nın devamı bir Türkiye var. İsrail'in ve Amerika'nın da çıkarları karşısındadır. O zaman nihai hedef Türkiye'dir. 

İran ne zaman sıkışsa İsrail'i haritadan sileriz der. Büyük şeytan Amerika der. Amerikan içeceği Cola'yı sözde boykot eder. Gafil Müslümanlar da imanın ve inancın bundan ibaret olduğunu sanar!. Müslümanları kırk yıldır böyle aldattılar.

İran İslam alemini kullandı, Hizbullahı da kurup kullandı, Filistin davasını da kullandı, Gazze'yi de kullandı. Rusya'yı ve Çin'i de kullanıyor, onlar da onu kullanıyor. Ama İran müslüman ismiyle aldatırken diğer ülkelerin müslüman olmadığını müslümanlar bilirler. O nedenle önce içimizdeki haini bilmemiz lazım.

Her kim bir müslümanın öldürülmesine sevinirse Allah onu kahretsin. Her kim Lübnan'da öldürülen Hizbullah mensupları da dahil birinin ölümüne sevinirse, katil İsrail'in yaptıklarına seyirci kalırsa imanını çek etsin. 
Ama ateş düştüğü yeri yakar. Suriye'de, Yemen’de Hizbullahın babasını kardeşini, dedesini öldürdüğü çocuğun sevincine, eşinin ve kızının ırzına geçen hainlerin ölümüne sevinen bir babanın sevincine de kimse engel olamaz!..

Yaaa kardeşlerim!
Bizim İslam Cumhuriyeti bildiğimiz İran ve adı Allah'ın gurubu olan Hizbullah böyle bir Hizbuşşeytandır. 
Bu sadece tarihsel bir özetin özetidir. İran ve Şia ile ilgili Peygamberimiz zamanından bugüne kadar olanlar, farklarımız, ihtilaflarımız, fıkhımız kıyaslansa, savaşlara ve politikalara bakılsa, bugüne kadar yazılanlar ayaklarımızın altına konulsa başımız göğe değer.
Ama aklı kıt müslümanlar hâlâ anlamıyor, hâlâ anlamıyor.
Yüce Allah bu ümmete bilinç, basiret, dinlerini öğrenmeyi ve düşmanını tanımayı nasib etsin. AMİN...

Fi Emanillah. 

Ebuzer AYDIN 

"Ey Kalemim! Bir Gün Doğru Bildiklerini Yazmazsan Kolumla Beraber Kırar Atarım Seni"

casibom-deneme bonusu-