SİYASETÇİLERİMİZİN CAN SİMİDİ OLDU!..
06 Ocak 2021, Çarşamba 06:42
Malatya'mızın hem il içinde, hem de Türkiye genelinde birçok sivil toplum kuruluşu bulunuyor. Bunlardan biri de, 10 yıl önce kurulan Malatya Dernekler Federasyonu (MADEF). Bir sivil toplum kuruluşunu, 10 yıl boyunca aralıksız olarak yönetebilmek takdire (!) şayan bir durumdur. Bu yüzden de 10 yıldır genel başkanlık görevini yerine getiren sayın Yılmaz Durmuş'u tebrik (!) etmek isterim. Pandemi sebebiyle alınan tedbirlerin gereği olarak Yılmaz Durmuş, 10. yıl kutlamalarını ağırlıklı olarak sosyal medyaya taşımış durumda. Elbette yerel basında da yer bulan kutlamalara, Malatya'mızın ve İstanbul'daki Malatyalı siyasetçilerin tebrikleri oluyor. Ağırlıklı olarak sosyal medyadan yapılan kutlamalardaki kullanılan kelimeler, sanki ağız birliği yapılmış gibi. Aynı kelimelerle kurulmuş, birbirinin kopyası niteliğindeki kutlama mesajlarını ve videoları gördükçe; üzülüyorum.
Yanlış anlaşılmasın, tebriklere değil; aynı cümlelerle tebrik edilmesine üzülüyorum. Siyaset erbabı olan kişilerin “Daha orijinal cümleler kurmasını beklemek de, en tabii hakkımdır” diye düşünüyorum. Aynı cümleleri kuran siyasetçilerimiz de bir yerde haklı. Şöyle ki; ülke yönetmek veya şehir yönetmek iddiasında olan kişiler, maalesef herhangi bir proje üretemiyorlar. Proje üretemeyince, toplantılarda boy göstermek gerekiyor. Pandemi de buna izin vermiyor. Elde kaldı yerel medya ve sosyal medya. Geçiyorlar bilgisayarın ya da telefonun başına, başlıyorlar “kopyala-yapıştır” mesajlara veya video çekimine…
Sonuç olarak, MADEF'in 10. Yıl kutlamaları, PR çalışması yapmaya susamış siyasetçilerimize can simidi olmuş durumda.
MİDENİZ BULANIYOR MU?..
Yıllardır ülkemizde yapılan, binlerce insanı rahatsız eden bir uygulamadan bahsetmek istiyorum. Malum olduğu üzere, Aralık ayının 31. gününün gecesinde, hastanelerin doğumhanelerinin önü ana-baba günü oluyor. Milletvekilleri veya belediye başkanları, senenin ilk bebeğini görmek(!) ve anneyi tebrik(!) etmek için sıraya giriyor. Senenin ilk bebeği-ilk annesi diye bir de basın ordusu geliyor peşlerinden. Danışmanıydı, özel kalemiydi, bürokratıydı derken, onlarca insan ve ağırlıklı olarak erkekler, yeni doğum yapmış hanımefendilerin odalarını işgal ediyor.
Bırakın artık bu saçma sapan adeti. Yazıktır, günahtır. Biraz empati yapın. O kadıncağızın, babası, ağabeyi veya kocasının yerine kendinizi koyun. Düşünün bakalım, eşinizi, kızınız veya bacınız hasta yatağındayken, onlarca erkeğin o odaya daldığını. Düşündüyseniz, mideniz bulanmıştır herhalde?
AHMET ÇAKIR, 10. SIRADA!..
Bir kaç gün önce “2020'nin en beğenilen siyasileri” isimli bir ankete denk geldim. Biraz inceleyince, en beğenilen siyasilerin arasında; Ak Parti Malatya Milletvekili sayın Ahmet Çakır'ı gördüm. Parti liderleri ve genel başkan yardımcılarının haricinde en beğenilen siyasetçiler arasında 43,5'lik bir oranla 10. Sırada yer bulan Ahmet Çakır'ı görünce “Bu listeye girecek, ne gibi bir özelliği var?” diye düşündüm. Yaptığım küçük bir araştırma neticesinde, sayın Ahmet Çakır'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki 7 tane kanun tekliflerinde imzası bulunuyordu. İmzasının bulunduğu Meclis Araştırma Önergesi sayısı ise 6'ydı. Ant içmenin haricinde Meclis kürsüsüne sadece bir kere çıkmış. Yani toplamda 2 kez Meclis kürsüsüne çıkmış. İşin doğrusu, yüzde 43,5'lik beğeni oranını yakalamış olması bana bir hayli ilginç geldi.
Bu arada aynı ankette bir başka Malatyalı'yı da gördüm. En beğenilen Siyasetçi sıralamasında 5. sırayı Rumeysa Kadak almıştı. Aslen Malatyalı olan Ak Parti İstanbul Milletvekili Rumeysa Kadak, aynı zamanda en genç milletvekili olarak tarihe geçen isimdir. Sayın Kadak'ın imzasının bulunduğu kanun tekliflerinin sayısı, Ahmet Çakır'dan 4 fazla. Yani 11 tane teklifte imzası var. İmzasının Bulunduğu Meclis Araştırması Önergelerinin sayısı ise sadece iki. Rumeysa Kadak'ın meclis kürsüsüne gelip yaptığı konuşma sayısına baktığımızda, 6 konuşma görüyoruz. Tevekkeli, Rümeysa Kadak, anketin 5. sırasını boşuna almamış.
SÖZÜ SÖYLEYEN İSMİ NİYE GİZLEDİ?
Geçtiğimiz günlerde Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, yerel bir televizyon kanalının programına katıldı. Gürkan, söz konusu programda, isim vermeden bir milletvekilinin kendisine şu sözü söylemiş “Her bir projenin diğer Belediye Başkanlarının 5 yıllık dönemindeki toplam faaliyete eş büyüklükte...”
Selahattin Gürkan'ın isim vermeyerek “Bir milletvekili” demesinin sebebini ve kimi kastettiğini soran dostlarıma; şu minvalde bir açıklama yaptım:
1-Bu milletvekili, Bülent Tüfenkci değildir. Çünkü, Bülent Tüfenkci, Selahattin Gürkan'ın hemen hemen bütün organizasyonlarında yanında bulunan biri. Açık açık destekleyen Bülent Tüfenkci'nin ismini gizlemek anlamsız geliyor bana.
2-Öznur Çalık da olamaz. Çünkü, Öznur hanımın, önümüzdeki süreçte Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı olmak gibi bir niyeti var. Bu yönde, hem Ankara'da, hem de Malatya'da kulis faaliyetleri yürüttüğüyle ilgili bilgiler alıyorum. Dolayısıyla adaylık konusunda rakibi olacak bir ismi övmez.
3-Ahmet Çakır da olamaz. Herkesin malumu olduğu üzere Selahattin Gürkan, göreve geldiği ilk günlerde geçmişten gelen borçlarla ilgili bir hayli tepkiliydi. Eski belediye başkanı Ahmet Çakır ile Selahattin Gürkan arasında gizli bir savaşın olduğunu sağır sultan bile duydu.
4-Ak Parti'nin Malatya'daki 4. Milletvekili ise Hakan Kahtalı'dır. Hakan Kahtalı'nın, Selahattin Gürkan ile ilgili herhangi bir kavgalık durumu yok. Dolayısıyla Hakan Kahtalı'nın olma ihtimali çok yüksek. Böyle bir sözü söyleme -velev mudara olsun- ihtimali en yüksek kişi Hakan Kahtalı'dır.
Bütün ihtimalleri sıraladıktan sonra, Başkan Selahattin Gürkan'ın milletvekilinin ismini gizleyerek konuşmasına da bir anlam veremediğimi belirttim.
DESTE DESTE VERİLMİŞ!..
Malatya Valiliğine bağlı Malatya Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığındaki ihalelerde yaşanan sıkıntılara dair, daha önce bu köşeden yazılar yazdım. Yazılarımın akabinde hem araştırmalarım, hem de gelen duyumlar sonucunda burnuma pis kokular gelmeye başladı.
Geçtiğimiz yıl yaşadığımız deprem sonrası, bakım-onarım ve güçlendirme ihtiyacı bulunan eğitim kurumları ile sağlık kuruluşları için gönderilen paraların deyim yerindeyse “deste-deste” birilerine verilmiş. Yaklaşık maliyeti 90 milyon lirayı (Eski parayla 90 trilyonu) bulan işlerin tamamı pazarlık usulüyle bir takım firmalara verilmiş. Evrak üzerinde bakıldığında sıkıntı yokmuş gibi görünüyor. Lakin işin içine girdikçe, hiç de öyle olmadığı ortaya çıkıyor.
Şöyle ki; Söz konusu 90 milyon lira, 34 ayrı pazarlık ihalesine konu edilmiş. Buradan tek tek bütün ihalelere dair rakamları vermem yanlış olur. O sebeple birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin yaklaşık maliyeti 4 milyon 546 bin lira olan bir iş, sadece % 3 kırımla ihale edilmiş. 9 milyon 538 bin liralık başka bir iş ise % 6 kırımla verilmiş. Bütün işleri tek tek inceledim. Ortalama olarak % 5'lik kırımlar söz konusu. Tek bir ihale % 35, diğer bir ihale % 20 ve iki ihalenin de %16 kırımla ihale edilmiş. Aynı dönemde, aynı kurumun açık ihale usulüyle ihale ettiği iki işin kırım oranları % 60 ve % 27.
Neresinden bakarsanız bakın devletin trilyonlarca liralık zararı olduğunu görebilirsiniz. Aynı dönemde depremin daha büyük zarar verdiği Elazığ ilinde de benzer işler yapılmış. Elazığ'da işlerin ihalesini İl Özel İdaresi gerçekleştirmiş. Elazığ İl Özel İdare yaptırdığı işlerin sadece 11 adedini pazarlık usulüyle, diğerlerinin hepsini de açık ihaleyle vermiş. Elazığ'da pazarlık usulü ile verilen ihalelerden birisi % 5, birisi % 10, birisi % 16, birisi % 20 ve diğerleri % 27 ve üzerinde kırımla ihale edilmiş. Aradaki farkı hesaplamak zor olmasa gerek.
Her iki şehrin kıyaslamasında dikkat çekici bir başka hususu da yazmak istiyorum. Elazığ'da yapılan işler içinde yaklaşık maliyeti milyonlu rakamlara ulaşan iki iş var. Malatya'da ise 7 iş hariç, tamamının yaklaşık maliyeti milyonlu rakamlardan oluşuyor.
Merak edenler, Kamu İhale Kurumun ekap.gov.tr isimli sayfasından, ihale araması yaparak daha detaylı rakamlara ulaşabilir. Benim bugün bu konuda yazacaklarım bunlardan ibaret. Konu adli ve idari açıdan araştırılıp soruşturuluyor. Temennim bu araştırma ve soruşturmalara kimsenin müdahil olmaması yönündedir. Varsa, suçluların en ağır şekilde cezalarını bulmaları ise ayrı bir temennim.
Selam ve dua ile
Fiemanillah