SKANDALIN ARKASINDA GÜRKAN VARMIŞ!..
26 Nisan 2021, Pazartesi 07:41
-“Gri pasaport” skandalının arkasında, Malatya Büyükşehir Belediye başkanı Selahattin Gürkan mı var?
-“Gri pasaport” skandalının Türkiye'de sadece Yeşilyurt Belediyesinde yapıldığı algısını oluşturan CHP genel başkan yardımcısı ve Malatya milletvekili Veli Ağbaba'nın, şimdiki geldiği nokta nedir?
-Veli Ağbaba, kopyacı mı?
- Yeşilyurt Belediyesi tarafından ihale edilen ve “Yüklenici firma” tarafından inşa edilen Yeşilyurt Konakları'nda yaşanan olayın perde arkası nedir?
-Bu konu neden şimdi gündeme geldi?
-Fare avcıları kimlerdir ve neden doktora görünmeliler?
-Şehit aileleri reklam malzemesi mi yapılıyor?
-Haftanın karikatüründe kim var?
“Gri pasaport skandalı”yla ilgili her geçen gün yeni bir iddia ortaya atılıyor. Son iddia ise, olayın perde arkasında Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan'ın olduğuyla ilgili. Hatta ve hatta Selahattin Gürkan'ın, Malatya'nın “derin devleti” olduğundan dem vuruluyor. Böylesine ağır ithamları buradan yazmamdaki amacı da açıklayayım da, “O kadar da değil” dediğimizin bir vesikası olsun.
Böylesine büyük ve uçuk bir “kurguyu” havsalam almıyor. Kafamda, hiçbir yere oturtamıyorum. İddia edildiği gibi eğer bu işin arkasında Selahattin Gürkan varsa, olayı şu şekilde yorumlamak lazım:
-Demek ki Selahattin Gürkan, Malatya'nın politikasına hakim!
-Demek ki Selahattin Gürkan, Malatya siyasetini iyi dizayn ediyor!
-Demek ki Selahattin Gürkan, Malatya'da tek söz sahibi!
-Demek ki Selahattin Gürkan'ın rağmına, Malatya'yı yönetmek mümkün değil!
Bu şekilde bir iddia ile Selahattin Gürkan, “efsane” olma yolunda emin adımlarla ilerlemiyor mu? Olaya bu açıdan bakınca iddia sahiplerine sormak gerek; Bu söylediğinize siz inanıyor musunuz?
KOPYACI AĞABABA!..
Geçtiğimiz hafta bu köşede “Gri Pasaport skandalı”nı konu aldığımız bir yazıyı yayınlamıştım. Söz konusu yazıda bu skandalın sadece Yeşilyurt İlçemiz'de değil, 60 civarında belediyede vuku bulduğunu belirtmiştim. Aynı yazıda bu skandaldan dolayı sadece belediye çalışanlarının değil, ilimiz bürokratlarının da sorumluluğu bulunduğunu açıklamıştım.
Bir kaç gün önce, Malatyamızın milletvekillerinden biri olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Meclis kürsüsünde bir konuşma yaptı. Ağbaba'nın konuşmasından dikkat çeken bir kaç paragrafı aktarmak isterim. Şöyle diyor Veli Ağbaba: “Son günlerde Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen bir haber var. Dünyada başka bir ülkede olmayan bir yöntemle insan kaçırıldığı ortaya çıktı. İlk olarak CHP Yeşilyurt Meclis üyelerimiz bunu gündeme getirerek Türkiye ile paylaştılar. TBMM'nin bu konuda bilgi sahibi olabilmesi için kısaca bilgi vereyim. Burada öncelikle Türkiye'de, iş bulamayan, evine ekmek götüremeyen bir insan grubunun olması lazım. Türkiye'de bu insan grubundan maalesef çok var. Bu insan grubunu bilen bir çete bir ayağı yurt dışında bir ayağı Türkiye'de olan bir organizasyon yapıyor. Almanya'da E.K isminde biri, Türkiye'de A.A isminde bir AKP'li politikacı birlikte bir araya geliyorlar ve bir organizasyon kuruyorlar. Bu organizasyon bir dernek buluyor. Bu derneğe yurt dışına kaçırılacak insanlar üye yapılıyor. Ardından bir belediye bulunması lazım. Kilit nokta burası. Bir belediye bulacaklar. Meclis kararıyla birlikte valiliğe başvuru yapıyorlar. Hizmet pasaportu isteniyor. Belediye meclisi hizmet pasaportu veriyor. Kısaca anlatıyorum. Bu insanlar otobüsle yurt dışına gidiyorlar. Malatya'da 45 kişi gidiyor, 2 kişi geri geliyor. Burada 2 kritik nokta var birincisi belediye ikincisi valilik hizmet pasaportu… Belediyeyi buradan çıkarırsanız kaçakçılık burada gerçekleşmiyor.”
“Sayenizde dünya yeni bir insan kaçırma yöntemini görmüş oldu. Türkiye'de VIP insan kaçakçılığı yapılıyor. Pasaport bir ülkenin namusudur. Bir devletin şerefidir. Pasaport öyle gelişi güzel dağıtılamaz. Eğer sizin pasaportunuz değersizleşirse Ak Parti'de' giden milletvekili de sıradan vatandaş da dış ülkelerden itibar görmez. İtibarımız zedelenir. Burada yapılan en önemli şeylerden birisi bizim onurumuz olan pasaportumuzun itibarsızlaştırılması… Bunu İç İşleri Bakanı yapmıştır. Valilik ve İç İşleri Bakanlığı eliyle pasaportumuz itibarsızlaştırılmıştır. Neredeyse bir şehir kaçırılmış, Almanya'da Bingöl kadar bir şehir kuruluyor, İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu'nun haberi yok. Niye?”
Sayın Ağbaba'nın daha önceki konuşmalarında “Gri pasaport skandalı”yla ilgili bu olayın, yalnızca Malatya Yeşilyurt ilçesinde yapıldığını ısrarla vurgulaması dikkat çekmişti. Yukarıda aktardığımız konuşmada ise Veli Ağbaba'nın, geçen haftaki yazımızdan istifade ettiğini görüyoruz. Geçen haftaki yazımızda “Diğerlerinin suçu yok mu?” diye sormuştuk. Ağbaba'nın bizim yazdıklarımızı dile getiriyor olması iyi bir gelişme. Gönül isterdi ki; Malatyamızın, Yeşilyurt'umuzun ismine kara çalınmadan önce Veli Ağbaba, milletvekilliği görevini layıkıyla yapsaydı!..
BU YAYGARA, AĞBABA'NIN FİRMASI TERCİH EDİLMEDİĞİ İÇİN Mİ?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ısrarla dile getirdiği ve Sözcü Gazetesi'ne yaptırılan Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar ile alakalı haberi ilk okuduğumda verdiğim tepki, "bu kadar da olmaz!" şeklindeydi. Fakat işin aslını öğrenince, aslında Ağbaba'nın "Öküz altında buzağı aradığını" fark ettim. Ağbaba'nın bunu yaparken siyasi sebeplerden ziyade, “ticari” kaygıyla hareket ettiğini düşündüm.
Kamu kurumları, herhangi bir işi ihale ederken, maliyet hesaplaması yapmak zorundadır. Bunun için birkaç firmadan alınan teklifin aritmetik ortalaması baz alınır. İş ihale edildikten sonra, “Yüklenici firma” serbest piyasa koşullarında, teknik şartnamede belirtilen kalite ve özelliklere uygun olarak, istediği firmadan ürünleri alır. Yüklenici firma ürün alırken, kendi kârını düşünmek zorundadır. Ürünü en ucuz hangi satıcı veriyorsa oradan alır. İstediği firmadan satın alma hakkına sahiptir.
Yeşilyurt Belediyesi tarafından ihale edilen ve “Yüklenici firma” tarafından inşa edilen Yeşilyurt Konakları'nda yaşanan durum da budur. Yüklenici Firma, yaptığı piyasa araştırması sonucu, "Gazbetonu" denilen ürünü Başkan Mehmet Çınar'ın ailesine ait ÇNR Beton Şirketi'nden satın almış. Zira bölgenin tek üretici firması ve verdiği fiyat en uygun olanıdır. Malatya'ya en yakın Gazbeton üreticisi 250 kilometre mesafededir. Nakliye maliyeti hesaplandığında, Malatya'daki firmadan ürün almak daha uygun olduğu için firma ÇNR Beton firmasından mal almış. Bütün mesele bundan ibaret. Burada yanlış olan bir şey yok! Malı alan Yeşilyurt Belediyesi değil, belediyenin şirketi de değil. Başkan Çınar'ın ailesine ait Çınarlar İnşaat neredeyse bütün inşaat malzemelerini satmasına rağmen, Yüklenici Firma sadece gazbeton ürününü, Çınarlar'dan alıyor. Mesele Başkan Çınar'ın ailesinden mal almak olsaydı, bütün ürünleri oradan satın alırdı. Şimdi burada yanlış olan ne? El insaf yani! İnsan elini vicdanına koyar biraz!
Veli Ağbaba'ya ait inşaat firmasının da Gazbeton bayii olması, Ağbaba'nın ticari sebeplerle, bu olayı köpürttüğünü düşünüyorum. Zira Ağbaba'da yapılan işin gayet normal bir iş olduğunu biliyor. Kendisi de kamu kurumlarına ve kamu kurumlarından iş alan yüklenici firmalara satış yapıyor. Böyle bir olayı bilmeme ihtimali yok!
Başkan Çınar'ın ailesi 50 yılı aşkın süredir inşaat sektöründe faaliyet gösteriyor. Milyonlarca liralık yatırımla, 2016 yılında Malatya'ya Gazbeton Fabrikası kurmuşlar. Tesisin kuruluşunun Mehmet Çınar'ın belediye başkanı olmasıyla bir ilgisi de yok. Böyle bir tesisin Malatya'ya iki faydası olur. Birincisi rekabeti doğurur ve böylelikle inşaat maliyetlerini düşürür. İkincisi ise yüzlerce insana istihdam ve ekmek kapısı olur. Farz edelim ki sırf aile fertlerinden birisi Belediye Başkanı diye, Çınarlar İnşaat bu fabrikayı kapattı. Bu durumda kaybeden Malatya olur.
Veli Ağbaba'nın, ortaya attığı bu konuyla, Malatya menfaatinden ziyade kendi ticari menfaatini düşündüğü sonucunu çıkarıyorum. Mesele çok açık ve net! Malatya'da çözüm bekleyen bir sürü sıkıntı var. Ama sayın Ağababa'nın siyasi rakibini, ticari rakip olarak görmesinden dolayı gündeme gelmiyor. Ana muhalefet partisini üst düzey yöneticisi olarak, milletin menfaatine olan konuları dile getirmesi gereken Ağbaba, kendi menfaatini değil, Malatya'nın menfaatini öncelemelidir. Gerçek manada bir yanlış varsa söyleyin hep birlikte düzelmesi için elimizden geleni, ardımıza koymayalım. Böyle gereksiz konularla şehrimizin adına kara çalmayın.
FARE AVCILARI, BİR DOKTORA GÖRÜNÜN BENCE!..
Televizyonun olmadığı varsa bile herkesin evine girmediği zamanlar... Şimdiki gibi medya iletişim araçları hiç olmadığı çocukluk zamanlarımız... Yaz aylarında gündüzleri ya bağ/bahçe işinde çalışırdık, ya da akşama kadar oyun oynardık. Geceler kısa olduğu için de erkenden uykuya dalardık. Kışları ise geceler uzun olur biz ise yorgun olmazdık. İşte bu uzun kış gecelerinde hemen hemen her evde büyükler küçüklere masallar anlatırdı. Kürtçe bizim "Çirrok" dediğimiz; hayalleri zorlayan, bazen komik, bazen acıklı, bazen kahramanlık içeren hikayeler dinlerdik. Küçüklüğümüzde kış akşamlarını iple çekerdim, sırf masal dinlemek için. Köyde başlayan bu gelenek uzun yıllar (Evlerimize televizyon girene kadar) şehirde de devam etti.
Hatırladığım komik bir masalın belki de fıkranın bir kısmını anlatmak isterim: “Köyün birinde genç bir erkek, bir kıza talip olur. Kızın rüyalarını süsleyen bir kahraman vardır aslında. Genç kızın aradığı kişi, yiğitliği ve cesaretiyle ön plana çıkmalıymış. Bunu bilen ailesi, kızın taliplisini adeta aslan avcısı gibi tanıtmışlar. İşte bununla kızın gönlünü almış ve gençleri evlendirmişler. Günler günleri kovalamış, zaman hızla akıp geçmiş. Genç kadının kocasından beklediği kahramanlık bir türlü gerçekleşmemiş. Hal böyle olunca kadın kocasını bir türlü sevememiş.
Günün birinde odalarında otururken, bir fare tıkırtısı duymuşlar. Genç adam "Fırsat bu fırsat. Şimdi bir kahramanlık yapayım da eşim beni sevsin" diye içinden geçirmiş. Eline süpürgeyi alıp fareyi oracıkta öldürmüş. Kuyruğundan tuttuğu ölü fareyi eşine göstererek “Gördün mü yiğit darbesini?” demiş.”
Aslında hikaye devam ediyor. Lakin bu kadarı yeter bugünkü konumuza. Yeşilyurt Belediyesi'nin de isminin karıştırıldığı, “Gri Pasaport Skandalı” yla ilgili, eline her fırsat geçtiğinde konuşan, belge gösteren, yazan/çizen, siyasetçi veya okuyucu vs. hepsi bana, yukarıdaki “Fare avcısı kahraman”ı hatırlatıyor.
Memlekette o kadar sorun ve sıkıntı varken, yazılacak/söylenecek onca konu zihnimizi kurcalarken, sürekli aynı şeyin üzerinde dönüp durmak neyi nesidir? Ben bu tiplerin, obsesif kompulsif bozukluk (Obsesif kompulsif bozukluğa (OKB) sahip hastalar, kontrol edemedikleri düşünceleri, korkuları veya imgeleri saplantı halinde yaşarlar.) olma ihtimalini de düşünüyorum. Naçizane önerimdir: En kısa zamanda bir psikiyatra görünün...
ŞEHİT AİLELERİNİ REKLAM MALZEMESİ YAPMAYIN!..
Bu toprakların vatan olmasının en büyük payı elbette şehit ve gazilerimizindir. Onlar canlarıyla kanlarıyla bizlere bu toprakların vatan olmasını sağlamış insanlardır. Hakk Teala'dan şehitlerimizin makamını âlî eylemesini, gazilerimize de acil şifalar vermesini temenni ediyorum. Şehit ve gazilerimizin haklarını elbette ödeyemeyiz, geride bıraktıkları ailelerini, eşlerini, çocuklarını, anne ve babalarını ne kadar el üstünde tutsak haklarını ödeyemeyiz. Her önemli günde, her anmada ve her bayramda o emanetleri hatırlamak, hallerini hatırlarını sormak çok güzel. Anlayamadığım veya anlamak istemediğim husus o güzel emanetlerin reklam malzemesi olarak kullanılmasıdır.
Anneler Günü olur; siyasetçi ve bürokratlar, ellerinde bir hediye kutusu, bir buket çiçek hoop şehit annelerini ziyarete gidiyorlar. Babalar Günü olur, babalarını ziyaret ederler. 23 Nisan olur, çocuklarını ziyaret ederler. Elbette şehit yakınlarını ziyaret etmeliyiz. Devlet olarak onları unutmadığımızı ve her zaman yanlarında olduğumuzu göstermeliyiz. Bu bizim onlara olan minnet borcumuzdur. Fakat onları, boynu bükük göstermek, verdiğimiz bir hediyeyi kamuoyunun gözüne sokarcasına fotoğraflamak doğru değildir. Ziyaret insani amaçla yapılır, medyada veya sosyal medyada paylaşmak için değil. Böylesine medya ve sosyal medyada fotoğraf vermek, ziyaretin reklam için yapıldığı hissini veriyor maalesef. Lütfen biraz daha dikkat!..
NİHAYET!..
2020 yılı Ocak ayında Elazığ Sivrice merkezli deprem, Malatya'nın iki tarihi camisine zarar vermişti. Bunlardan Malatya Şehir Merkezinde bulunan Hacı Yusuf Taş Camii'nin (Yeni Cami) onarım işi daha önce başlatılmıştı. Bir diğer ata yadigarı olan Eski Malatya'daki Ulu Cami'nin onarım işinin ihale edildiğini geçtiğimiz gün medyaya servis edilen bir haber vesilesiyle öğrendik. Depremin üzerinden 1 yıldan daha uzun bir süre geçtikten sonra ihale edilen iş için, 5 Mart tarihinde sözleşme imzalandığı ve aynı gün yer teslimi yapılarak işe başlanıldığını da aynı haberle öğrenmiş olduk. Aksilik yaşanmaz ve işler düzgün yürürse, Ulu Camii 2022 yılının ortalarında açılacak. Normal şartlar altında çok uzun bir süre sayılacak olan bu onarım işinin, sorunsuz ve sıkıntısız bir şekilde öngörülen süre içerisinde nihayete erdirilmesi, bütün Malatyalıların temennisi. İnşallah yeni bir gecikme yaşamayız...
Selam ve dua ile
Fieamnillah
@muratcetin_44