Sözün Özü
05 Mayıs 2024, Pazar 12:53Seçimler bitti artık sağduyu zamanı. Kısa süreli hesaplar yerini artık stratejiye bırakmalı. Eğitimden, ekonomiye; hukuktan, sağlığa kadar her alanda sistemin alarm verdiğini iktidar siyasileri bile dile getiriyor. Bunlardan en kritiği olan ekonomi alanında, duygusallığı bırakıp sağduyuya dönmeye başlayınca büyük bir yıkımın eşiğinde durduğumuzu ama henüz dönüş yapmadığımızı görüyoruz.
Uluslararası politikada da başta Mısır olmak üzere pek çok ülke ile ilişkileri yeniden bölgesel stratejiye uygun bir zemine çekmeye başladığımız herkesin malumu. Yunanistan, Suriye, Mısır, Irak, İran başta olmak üzere ABD ve Avrupa ile olan ilişkilerimizde de yeniden bir uzlaşı zemini arayışı içine girdik.
Birkaç konu daha var ki bu yazımı bu noktaya dikkatinizi çekmeye tahsis ettim.
Strateji çelişik bir mantığa sahiptir. Zira dosdoğru aksiyon ile dosdoğru sonuçlar almak neredeyse imkansızdır. Çünkü sahada başkaları da vardır ve onların reaksiyonları her şeyi baştan sona değiştirebilir. Bu nedenle sadece stratejide daha az olan, daha fazladan iyi olabilir. Demek istediğim şu:
Millet olarak askeri bir kültüre sahip olduğumuz için savunma sanayide elde ettiğimiz bazı ilerlemeler göğsümüzü ziyadesiyle kabartırken hayatın diğer alanlarındaki başarısızlığımızı görmezden geliyoruz. Çoğumuza göre devletimiz güçlü olsun, güvenlik konusunda başkasına muhtaç olmayalım yeter, diğerleri bir şekilde hallolur. Oysaki güçlü bir ordu, savunmaya kifayet edecek bir orduya sahip olmaktan daha tehlikelidir. O nedenle stratejide daha az daha çoktan iyidir dedim.
Stratejiden anlayan ve dış dünyaya karşı duyarlı olan siyasetçiler bir ülkenin askeri olmayan yeteneklerinin daha değerli ve kalıcı olduğunu anlayabilirler. Bir ülkenin bankaları, fabrikaları ve üniversiteleri sınırsız olarak büyüyüp güçlenme imkanına sahiptir. Üstelik bunlardaki gelişme ülke refahını artırdığı gibi o ülkenin dünya genelindeki olumlu etkisini de artırır. Buna kabaca yumuşak güç diyelim. Oysaki orduların büyüyebileceği bir sınır vardır ve üst düzeyde büyüyen bir ordu toplumun kaynaklarını tükettiği gibi dünyada kendisine karşı kuşku ve düşmanlık biriktirir. Edward Luttwak’ın ifadesiyle askeri güç arttıkça dost olan komşular tedirgin olmaya başlar, müttefikler tarafsız kalmaya yönelir, daha önce tarafsız olanlar ise bu kez hasım olur. Bu nedenle dünyadaki en güçlü ordular bile onun korkusu ile birleşen düşmanları tarafından alt edilebilir. İşte Endülüs, işte Napolyon ve Hitler Almanyası. Ayrıca askeri güç artışında yoğunlaştığınız alana yönelik karşı çabalar bir süre sonra sizin bu stratejinizi etkisiz kılacak teknik ve teknolojilerle bu alandaki tüm yatırımınız boşa çıkartabilir. Örneğin Birinci Dünya Savaşında Almanların İngilizlere karşı açık deniz savaş gemileri inşa etmeleri onları denizlerde tartışmasız bir güç yapmadı, bilakis karşı tarafta bu deniz gücünü etkisiz kılacak bir stratejik dönüşümle Almanların yatırımlarının boşa çıkmasına ve savaşta mağlub olmalarına neden oldu. Türkiye’de İHA, SİHA, taktik füzeler ve savaş uçakları ile ilanihaye bir üstünlük sağlayamaz. Bu teknolojileri etkisiz kılacak karşı tedbirleri hızlanıp alternatifler ortaya çıktığında tüm stratejiniz çöker. Askeri teknoloji yatırımı felsefe gibidir bir sonra gelen daha öncekini boşa çıkartarak üstünlük sağlar ve bu mübadele rakiplerden birini bitirene kadar devam eder ve ardından diğerini de etkisiz bırakır. ABD’den önceki dünyanın hegemonik gücü olan İngiltere’nin bu üstünlüğünü Birinci Dünya Savaşı sonrası kaybetmesi, Sovyetler Birliği’nin ABD ile girdiği silahlanma yarışı sonucu eriyerek tükenmesi, Yıldız Savaşları projesi ile SSCB’yi ekonomik iflasa sürükleyen ABD’nin kendisinin de dünyadaki ekonomik üstünlüğünü yarı yarıya kaybetmesi gibi tarihte pek çok örnek mevcuttur.
Dünyanın birbiriyle en çok savaşan ülkelerinden oluşan Avrupa’nın stratejik hedeflerini ekonomi ve sosyal politikalara çevirerek kendi içinde bir barış alanı (peace zone) oluşturmaları ve bugün bunun konforunu yaşamaları, buna karşın hala bir ortak savunma gücü oluşturamamış olmalarına rağmen bunun telaşı içine girmemeleri de diğer bir örnek. Avrupa Birliği içinde ortak savunma ve güvenlik konusunda dile getirilen endişeler dış düşmandan çok ABD’nin Avrupa’nın güvenliği konusunda NATO vasıtasıyla hegemonoik bir güç olmasından rahatsız olmalarından kaynaklanıyor. Demem o ki, savunma sanayinde yaşanan gelişmeler gözümüzü karartmasın asıl mesele askeri güç ve yumuşak güç arasında iyi bir oranı yakalamaktır. Ekonominiz, eğitiminiz, hukuk ve sağlık sistemleriniz, toplumsal dayanışmanız, milli kültürünüz, bürokratik dayanıklılığınız zayıflamışsa askeri güç artışı sert ve antidemokratik bir anlayıştan başka şey sağlamaz. Ayrıca vücudunuza giren mikrobu elinizdeki silahla öldüremezsiniz. Şifadar reçetelere ve ilaçlara ihtiyacınız var.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
Ahmet Sayın
09-05-2024 08:24Güzel bir yazı
Soner
06-05-2024 01:12Teşekkürler hocam
Bahadır Birbaş
05-05-2024 14:00Eline sağlık hocam