Spor Toto ile Gelen Mutluluk (Gerçek bir Malatya öyküsü)
15 Şubat 2025, Cumartesi 17:10
60’lı yıllarda Malatya’ da “Spor Toto” oyunu çok yaygındı. Berber, pastane, büfe gibi dükkânlar aynı zamanda spor toto bayiliği de yapıyordu. Her bayi, okullardaki yazı tahtalarına benzeyen kara tahtalar yaptırır, dükkânının dışına herkesin iyi görebileceği şekilde asardı. Gece de görülebilmesi için renkli lambalarla aydınlatırdı. O hafta oynanacak 13 maçı tahtaya tebeşirle yazardı. Oynanacak her maçın karşısında bayiinin o maç hakkındaki tahmini ve sonuç boşluğu bulunurdu.
Cumartesi-pazar günleri maç saatinde bayilerin önü kalabalıktan geçilmezdi. Toto oynayanlar ellerinde kuponlarla maç bitene kadar heyecanla bekleşirdi. O zamanlar radyo yaygın değildi. Maçlar da şimdiki gibi radyodan naklen anlatılmıyordu.
Maç oynanırken bayi manyetolu telefonun başından ayrılmazdı. Maçlardaki skor durumunu ve sonuçları öğrendikçe elinde tebeşir spor toto tahtasına işaretlemek için dükkândan dışarı her çıkışında, bekleşenler arasında bir merak ve heyecan dalgası yayılırdı. Sonucu doğru tahmin edenlerin alkışlarla sevinçlerini gösterdiği de olurdu.
Bir cumartesi günü Sümerbank Fabrikasında çalışan Nusret Usta’da bayii önündeki kalabalığa katılmıştı. Vefat eden ilk eşinden beş çocuk, ikinci eşinden de beş çocuk olmak üzere 10 çocuğu olan Nusret Usta sanki bir futbol takımı sahibiydi. Kendisi kaleye geçse on çocukta oyuncu olarak yeterdi.
Nusret Usta spor toto kuponunu dikkatlice incelemeye başlamıştı. O gün oynanan dört maçı da doğru tahmin ettiğini görünce içine az da olsa bir umut ışığı doğmuştu. “Acaba yarın oynanacak dokuz maçı da bilebilir miyim?” sorusu, kafasında devamlı dolaşıp duruyordu. Evde, fabrikada acabalar hiç onu bırakmadı. Yarını zor etti.
Maç saatinde Hükümet Meydanı’nın karşısındaki pastaneye gitti. Maç sonuçlarını en çabuk bu bayi öğreniyordu. Totocular toplanmaya başlamıştı. Henüz sonuçlanan maç yoktu ama devam eden maçların durumu iç açıcıydı. Zaman ilerledikçe kalabalık artıyor, pastanenin önündeki kaldırım onlara dar geliyordu.
Maç sonuçları gelmeye başladıkça Nusret Usta’nın heyecanı da kat kat artıyordu. Her sonuçlanan maç ondaki umut ışığını artırıyordu. Sonuçlanmayan bir maç kalmıştı. Diğer tüm maçların sonucunu bilmiş olan Nusret Usta dayanamayıp pastaneye dalmıştı. Pastacı onu tanıyordu.
“Hayrola Nusret Usta, ne bu telaşın?”
“Sonuçlanan tüm maçları bildim. Altınordu-Vefa maçı kaldı. Bu maçtan haber yok mu?”
Pastacı da heyecanlanmış, hemen telefona sarılmıştı.
“Aloo, aloo. Alsancak stadı…” telefonu hırsla kapamış;
“Bir türlü bağlantı kuramıyorum Usta. Hele şu masaya otur, bir şeyler iç. Ben sık sık ararım.” demişti.
Nusret Usta ikram edilen limonatayı yudumlarken gözü kulağı telefon konuşmasın-daydı.
“Aloo, aloo”
“Aloo, Alsancak stadı mı? Maç sonucunu öğrenmek istiyorum. Efendiiim, 2-1 galip mi? Sağol gardaş sağol.”
Sonucun öğrenildiğini gören Nusret Usta yerinden fırlamıştı.
“Kim galip, Altınordu mu?”
“Evet, evet Altınordu”
“13 tutturdum 13, yaşasııın”
Nusret Usta sanki mutluluktan havalara uçmuştu ama ne kadar para alacağı belli değildi. Kaç kişinin 13’ü doğru tahmin ettiği, ne kadar para alacağı bir gün sonra belli oluyordu. Her dereceye ne kadar ikramiye verileceğini de yine bayiler spor toto tahtasına yazıyordu. Pastacı sevinçle Nusret Usta’yı kucaklayıp:
“Tebrik ederim Usta, inşallah zengin olursun. Şuradan 2-3 kilo pasta vereyim de eve götür, çocukların da sevinsin.” demişti.
Nusret Usta elini cebine atmış, birkaç demir para parmaklarına değmişti. Biraz mahcup bir tavırla:
“Yarın alırım, ikramiyeyi alınca.” demişti. Ancak, pastacı kaşlarını çatmış:
“Öyle şey mi olur, senden şimdi para isteyen mi var? Hele götür bakayım bunları.” diyerek, büyükçe bir kutuya kuru pastaları doldurmaya başlamıştı.
Nusret Usta elinde pasta kutusu sevinçle kendini dışarı atmıştı. Antepli Sokağı’na girdiğinde sokakta oynayan çocukları onu görmüş, oyunlarını bırakıp etrafını sarmıştı. Hep birlikte eve gidince Nusret Usta pasta kutusunu çocukların önüne açmıştı.
“Zengin olduk, kutlayalım. Haydi yiyin.” deyince, cami avlusundaki kumruların atılan yemlere üşüştükleri gibi, çocuklar da pasta kutusunun başına üşüşmüşlerdi.
“Durun, bir tabağa koyalım, hepsini bitirmeyin” diyen Anneyi kimse duymamıştı bile…
“Bırak yesinler hanım. Spor totoda 13’ü bildim. Zengin olduk. Nasıl olsa çok paramız olacak” deyince hanımı da bu sevince katılmıştı.
Nusret Usta o hafta gececiydi. Saat 23’te fabrikada iş başı yapacak, sabah 7’de eve dönecekti. Tüm geceyi dokuma tezgâhlarının başında geçirirken hep yarın belli olacak ikramiye miktarını düşünmüştü.
“İki odalı bu kerpiç ev bize çok dar geliyor, büyük bir ev mi alsam? Ek bir iş mi kursam? Yoksa bankaya yatırıp faizini mi alsam?” bu düşüncelerle sabahı zor etmişti. Uyku da gözlerinden akıyordu. Toto ikramiyesi öğleden sonra belli oluyordu. Eve varır varmaz “Hanım beni öğlen uyandır” diye tembih ederek yatağına uzanmıştı.
Bir iki sağa sola dönmüş, bir türlü uykuya dalamamıştı. Gözlerini kapadıkça tomar tomar paralar gözlerinin önünden talih kuşları gibi uçuşmuştu.
Daha fazla uykusuzluğa dayanamayıp bir süre sonra derin bir uykuya dalmıştı. Gözlerini açtığında öğlen ezanı okunuyordu. Hemen kalkıp giyinmiş, sabırsızca pastanenin yolunu tutmuştu.
Pastanenin önüne geldiğinde heyecanla toto tahtasına bakmıştı. İkramiye miktarını görünce gözlerine inanamamış, bozulan moralle hemen pastaneye dalmıştı. Nusret Usta’nın içeri girdiğini gören pastacının da morali bozuktu.
“Buyur Nusret Usta, hoşgeldin. Maalesef ikramiye miktarları çok düşük. Senin şansına olsa gerek, herkes de bu hafta 13 tutturmuş. Onca zamandır bayilik yapıyorum ilk kez böyle bir şey gördüm. Neyse, sıkma canını. Sağlık olsun.” diye teselliye çalışmıştı.
Nusret Usta’nın tüm ümitleri, hayalleri yıkılmıştı. Aldığı toto parasıyla, pastanın parasını ödedikten sonra elinde birkaç kupon toto oynanabilecek para kalmıştı.
Dükkândan çıkarken tekrar oynamak için boş toto kuponu almış ancak, tam adımını kapıdan dışarı atacağı sırada vazgeçip “Emeğimle kazanmalıyım.” diyerek kuponu geri bırakmıştı.
Eve doğru yürürken, bir ay sonra gireceği “Ustabaşı” sınavını düşünmeye başlamıştı. “Mutlaka bu sınavı kazanmalıyım.” diye ümidini gireceği sınava bağlamıştı. “El becerim çok iyi. Mülâkat sınavında, tüm parçaları sökülecek dokuma tezgâhını tekrar toparlayabilirim ama öncelikle yazılı sınavı da başarmalıyım.” diye kendi kendisini sınava motive etmişti. Ustabaşı olunca maaşı artacaktı…
Günler haftaları kovalıyordu. Nusret Usta bir gün elinde yine pasta kutusu sevinçle eve girdiğinde, kutuyu gören çocukları hemen etrafını sarmıştı. Pasta kutusunu açıp önlerine koyduğunda yine kumrular gibi pastaya üşüşmüşlerdi. Hanımı:
“Hayrola bey, yine mi 13 tutturdun?” diye sorunca, Nusret Usta gülümseyerek mutlu bir şekilde ve gururla:
“Ustabaşı oldum hanım, ustabaşı.” diyerek eşine sarılmıştı. Bu kez gerçek mutluluğu yakalamanın sevinciyle havalara uçmuştu.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.