Talebelik
16 Şubat 2022, Çarşamba 09:06Bizim çağalığımızda talebelik zor zanaatdı zor.
Askere gidip dayak yemeden gelenler nasıl ki parmakla gösteriliyorsa, bizim mektepte de dayak yemeden mezun olan parmakla gösterilirdi.
Rivayete göre, okula yazdırırken babalarımız hocalara, "eti senin kemiği benim" diye nereden çıktığı belli olmayan, kimin söylediği bilinmeyen bir söz söylerlermiş, bunu duyan hocalar da, bundan dolayı bizi okşarlarmış!
Genel olarak embesil ve saf bir nesildik herhalde ki, her şeye inanırdık. Şimdiki çağalara;
"Öğretmenin vurduğu yerden gül biter" desek, veya
"Dayak cennetten çıkmadır" desek, ne derece inandırıcı olur ki?
O zamanlar, her dayak yemeye " bi gat " denirdi. Bi gat dayak yiyen şanslı sayılırdı, öyle arkadaşlarımız vardı ki beş gat dayak yer bana mısın demezdi!!!
Öyle dayanıklı bir nesildik!
Okulun girişinde, Mehmet G...oğlu elinde gızılcık zoppasıyla bekler, gülücükler dağıtarak;
Yan baktın küt...
Niye güldün, pat...
Üstün başın neden kirli, pat küt...
Bitti sandınız değil mi?
Tenefüste, Mehmet B...pe görünürdü koridorun başında, tüm heybetiyle,
Çocuk tenefüste ne yapar, tabii ki koşar oynar, birbiriyle boğuşur ama ne mümkün;
"Efendi ol, koşma, paaat...
"Yakalığın niye eğri, küüt
"Öğretmenim ben...
"Sus ulan, paat, küüt...
Eve gidip dayak yediğinizi de söyleyemezdiniz,
"Ne halt ettin de hocanı gızdırdın" deyip bir de evde dayak yerdiniz.
Hepsi neyse de şu parayı kulağımızın içine koyup kıvırmasalardı iyiydi ya, neyse...
Sabahın köründe kalkardık, hafif bir kahvaltı, sonra ver elini tabanvayla okula. Şimdiki çağalar tabanvayı tramvay veya tranbüs zannederler onun için açıklayayım, bildiğiniz yaya demek!.
Okul servisi icat edilmemişti henüz, kar kış demeden tabana kuvvet neşe içinde hiç gocunmadan gülüşügünen giderdik mektebe.
Şu Amerika'dan Allah razı olsun! Sırf bizi düşündükleri için taaa denizlerin ötesinden bizlere süt gönderirler, hakiki! inek tere yağı ve ve peksimet dedikleri, açıkta dağıtılan ve herkesin elini değdirdiği bir tür ekmek dağıtırlardı. Biz de bunları büyük bir iştahla yer, süt tozlarından elde edilen süt sandığımız sıvıları iştahla içer protein ihtiyacımızı böylece giderirdik!
Malatya'da o zaman kaloriferli okul yoktu. Soba neyimize yetmiyordu ki?
Okul çalışanlarına " hademe", veya "halfa" derdik. İşin tuhafı onlardan da korkardık. Dedim ya embesildik diye!
Her neyse, halfalarımızın gürül gürül yaktıkları sobalarda ısınır, kış günleri ayakkabılarımızı, kardan ıslanan çoraplarımızı, hep bu sobada kurutur ve sınıfa tarifi imkansız bir koku yayılırdı.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, biz çağalığımızı tüm güzellikleriyle yaşardık. Şimdiki çağalar gibi yarış atı pozisyonuna sokulmazdık.
Zengin çocuğu, yalnız zengin çocuğuyla arkadaşlık etmez, hep bir arada kardeş gibi yaşardık.
Yokluğun olduğu günlerdi, ama herkes mutluydu, biz de mutluyduk...
İlk okul öğretmenim Aziz Yücel'i rahmet ve şükranla anıyorum.
Selam olsun Malatya'mın güzel insanlarına...