Tüfenkci’den sonra ’’Bakanlık’’ kime nasip olacak?
21 Şubat 2022, Pazartesi 10:28Malatya bir “bakanlık” bekliyor. Bu beklenti AK Partililerden değil, bilakis CHP’den. Son yapılan anketler, özellikle Millet İttifakı’nın büyük ortağı olan CHP’nin iştahını bir hayli kabartmış durumda. AK Parti ne yerelde, ne de genelde “Recep Tayyip Erdoğan” faktöründen başka, hiçbir argümana sahip değil. En azından Malatya’ya baktığımızda, durumun bu minval üzere olduğu bedihi!..
DUT YEMİŞ BÜLBÜL, OLDULAR
“Elektriğin çarptığı”,“doğalgaz faturalarının” “zirve” yaptığı şu günlerde, AK Parti cephesinden vatandaşın “gazını” almak için; ne belediye başkanlarından, ne milletvekillerinden, ne de il başkanından her hangi bir “reaksiyon” göremiyoruz.
Eleştirilerin “Pik” yaptığı bu dönemde, Malatya il teşkilatı “Dip” yapmış durumda. Genel durumlarına baktığımızda, “Saldım çayıra, mevlam kayıra” misali, “vahim bir durum” görünüyor. Sanki üzerlerine ölü toprağı serpilmiş…
AĞBABA’NIN BAKANLIĞINI BEKLEYEN KEMALİST AKP’LİLER!..
CHP MYK üyesi ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, “onlarca” milletvekilinden daha çok “gayret” gösterdiğini, müşahede ediyoruz. Hafazanallah CHP iktidar, Veli Ağbaba da Bakan olursa, müspet (!), mütedeyyin (!) ve mutaassıp (!) görünen bir çok siyasetçimizin, özellikle de bazı AK Partililerin, kafasında “fötr şapka” ve “İsmet Paşa bıyığı”yla arz-ı endam ettiğini görürsek şaşırmayalım.
BAŞHEKİMİN GÖLGESİ YOK!
O kadar mail ve mesaj geliyor ki, okurken, taaccüple birlikte, hayret etmemek elimde olmuyor. Hani devlet otoritesini bilmesem, “Memleketin çivisi çıkmış” diyeceğim. Hadi devletten maaş aldıkları halde, işini savsaklayan memurları ve rüşvetçi amirleri geçtik. Peki “Hipokrat yeminini” eden doktorlara ve de giydikleri önlüklerle, medeni olduklarına kanaat getirdiğimiz sağlık çalışanlarına ne diyeceğiz? İyileri tenzih ederek diyorum; maalesef bazı doktor ve sağlık çalışanlarının da hayata hürmeti, sağlığa hizmeti ve insana saygısı kalmamış. Ettikleri “Hipokrat yemini”, sadece bir “müdara” yani durumu idare etmekmiş. Argo bir tabirle; paraya para dememek adına, köprüyü geçene kadar “Ayıya dayı” (!) demekmiş.
Yukarıdaki vahim kanıya varmamdaki sebep, şahsıma gelen uzunca bir elektronik postadır. Söz konusu elektronik postayı şöyle özetleyeyim: Baba, çocuğunu karın ağrısı sebebiyle, Malatya Eğitim ve Araştırma hastanesine götürür. Çocuğun durumu sıkıntılı olmasından ötürü, hastaneye acil bölümünden giriş yaparak sıra alır. Lakin önünde tam tamına doksan kişi vardır. Her ne kadar “Çocuğumun durumu acil!” dese de, durum “Sağır diyaloğu”ndan farksızdır. Akşama kadar bekler. Akşam acil doktoru, ultrasona gönderir. Oradaki yetkili “Acil doktorunun demesiyle, çocuğunu ultrasona sokamam. Beni bölüm doktoru arasın!” diye emri vaki yaparak, “Artistliğin” dibine vurur. Bin türlü maceranın ardından, çocuğun renkli tomografisi çekilir. Çocuğun apandisitinin “patladığı” tespit edilir. Çocuk, Turgut Özal Tıp merkezine sevk edilir. Hemen mekanik düşünmeyin. Ambulansı bulan beri gelsin. Adeta “Başınızın çaresine bakın” dercesine, baba kendi imkanlarıyla sevk edilen hastaneye gider…
Özet olarak yazdığım bu hadiseyi, hayal gücümün bir mahsulü olarak görmeyin lütfen. Söz konusu mesaj elime ulaşınca, durumu araştırdım. Bizzat, babanın kendisiyle görüştüm. Yani yetkili merciler için, buradan “organik” bir ihbar var!
Şimdi, soruyorum, apandisitinin patlaması neticesinde akan “zehir”, çocuğun diğer organlarına zarar vermişse, bunun “vebali” kimindir? “Sağır doktor” mu? “Artistlik yapan ultrason teknisyeni” mi? Ya da “Sağır doktor”un ve “Artist teknisyen”i çalıştıran “Başhekim” mi?
Cevap gayet basit: Otorite boşluğuna-lakaytlığa sebep olan ve gölgesi bile görünmeyen Başhekim’dir!..
SİZİN BU “ETİKETTEN” HABERİNİZ VAR MI?
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçılar Birliği (İHKİB) Başkanı Sayın Mustafa Gültepe’yi ziyaret etmiştim. Kendisi bana, “İstanbul’dan sonra, ‘Tekstil Şehri’ diyebileceğimiz en nitelikli il, Malatya’dır…” şeklinde bir söz etti. Söz, sektörün başındaki kişinin ağzından çıkınca; bir yandan “sevinirken”, diğer yandan “mahzun” oldum. Çünkü Malatyalılar, hatta şahsım, böyle bir “Etiket”i taşıdığımızdan bihabermişiz.
Yetkililerin haberi varsa, “Etiketimizi” henüz kullanmamışlar. Gündemlerine dahi almadan, daha nitelikli bir hale getirmenin yoluna bakmamışlar. Malum olduğu üzere Malatyamızın “Kurt” siyasetçisi Öznur Çalık, organize sanayi bölgesinde bulunan fabrikaları, günlerdir gezerek mekik dokuyor. Çalık’tan da henüz böyle bir söz işitmedik.
Hatırladığım kadarıyla bu işin mektebi, 2018 yılında İnönü Üniversitesi’nden ayrılarak, Malatya Turgut Özal Üniversitesi çatısı altında faaliyetlerine devam ediyor. Maatteessüf bu Üniversitemizin yönetiminin, eğitimden gayrı bir çok şeye kafası çalıştığından, söz konusu etiketin altını daha da dolduracak işlere imza atamamış durumda. Henüz bu vizyonu da, görmüş değiliz. Allah’tan, Yeşilyurt Belediyesi’nin projelendirdiği ve de iş insanlarımızdan Ahmet Çalık’ın sponsorluk yaptığı, “Tekstil Müzesi” var. Çok şükür Bursa’dan sonra, sadece Malatya’mızda inşa edildi.
AK Parti MKYK üyesi ve Malatya milletvekili Bülent Tüfenkci’nin, Gümrük ve Ticaret Bakanı olduğu dönemde, Malatya’nın “Tekstil Şehri” olması yönünde bir “ivme” yakalanmıştı. Sadece bu kadarla yetinmiş olmak, bir Malatyalı olarak beni ziyadesiyle üzdü. Hazır giyimde dünya markalarının üretildiği ve onlarla birlikte anıldığı bir Malatya görmediğimiz sürece, bu işin hakkı verilmemiş demektir.
ELÇİYE ZEVAL OLMAZ!
Yeşilyurt Belediyesi, yoğun talep üzerine, sanatçı Emre Aydın ile Malatyalı gençleri bir araya getirdi. Katılım hayli yüksekti. Konserin yapıldığı salon, fotoğraf karelerinden de görüleceği üzere, tıklım tıklım doluydu. Bu haberi, Malatya Time editörlerinden Sevgi Sulubay, “Emre Aydın, şarkılarıyla sevenlerine unutulmaz anlar yaşattı” başlığıyla yayımlamıştı. Gençlerimiz bu konserde, her ne kadar şen şakrak olsa da, tıpçılarımız olaya farklı bir pencereden bakarak, atılan bu başlığa şu şekilde itiraz ettiler: “Bu konser, sağlık çalışanlarının, emeklerinin karşısında olmamalı…” diye uyaran da çıkmamış mı?”
“Elçiye zeval olmaz” babından, biz de Sayın editörümüze buradan ulaştıralım istedik.
“DEİST İMAM”A, KİM “HAD” BİLDİRECEK?
Başlıktaki “Deist imam” sözcüğünü duyunca, irkildiğinizi hissettim bir anda. Evet evet yanlış okumadınız. “Deist imam” sözcüğünü bile-isteye sarf ettim. Durum aynen böyle.
“Muhammed (a.s.m), bir beşerdir. Ama beşer gibi değildir. O taşların arasındaki ‘yakut’ gibidir. Evet, yakut da bir taştır. Ama taş gibi değildir.” Hakikatinden mahrum, Firavun “akıllı” ve Nemrut “bakışlı” bir şahıs, adeta Peygamberimize (a.s.m) “harp” ilan etmiş. Ebu Cehil-i lain gibi, “kin kusarak”, Peygamberimizi (a.s.m), sıradan bir insan gibi göstermek gayretine (!) soyunmuş.
Bu hadsiz bilmiyor ki; “İrsal-ı Rüsul”, Kur’an’ı Kerim’in yanlış anlaşılmasına mani olmak içindir. Feteemmel!
Hadis-i Şerifleri inkar etme pervasızlığı gösteren bu şahıs, Vahyin Peygamberimize (a.s.m) geldiğini ve Kur’an’ın o kanaldan bizlere ulaştığını bilemeyecek kadar cahildir. Zaten din, Kur’an ve Hadistir. Bu ikisini kaldırırsan, geriye ne kalır be hey gafil!
Bu kişinin Malatya’nın önemli camilerinden birinde “imamlık” yapması, şehrimiz adına büyük bir “talihsizlik” olsa gerek. Allah ıslah etsin!
Selam ve dua ile…
Fiemanillah