Üzülmek, iyilik yapmak ve helâk olmak
03 Temmuz 2022, Pazar 12:20
Sokrat, "Üzülmemeyi nasıl başarıyorsunuz?" sorusuna, "Kaybettiğim takdirde üzüntüsünü çekeceğim şeye sahip olmuyorum" demiştir.
Peki üzülmemek elde midir?
Allah insana bela ve musibetlere karşı başedebileceği bütün kabiliyetleri bahşetmiştir. İradesini kullanması halinde insanın üstesinden gelemeyeceği hiç bir güçlük yoktur.
Bir şeye hiç sahip olmamak, sahip olup sonradan kaybeden olmaktan daha iyidir.
İnsanoğlu garip bir varlık, önce gözalıcı ve aldatıcı şeylere sahip olmak için çırpınır, didinir, yorulur; sonra bunları kaybedince de üzülür.
İnsanoğlu elbette üzülmeli... Üzülmek elzemdir. Fakat neye üzülmek? Geçici ve gereksiz, insan hayatına hiç bir faydası olmayan şeylere mi yoksa asıl vatanımız olan sonsuz hayatımızı geçireceğimiz ahiret yurdunu kaybetmeye mi?
İnsanın hayat görüşü ve zihni yapısı, neye üzüldüğü ile doğru orantılıdır.
Bize ait hiç bir şey yok. Hiç bir şeyin sahibi değiliz. Her şey, bize Yüce Yaradan tarafından geçici bir süre kullanmamız için verilen emanettir. Bize ait olmayan şeyleri kaybetmekten korkmamalı ve üzülmemeliyiz. Bakın, toprak altındaki insanlar her şeylerini kaybettiler. Demek ki bizim değilmiş... Bizim olmayan şeyler için üzülmeye değmez.
Emanetin sahibi, bize emanet ettiği şeyleri elimizden alınca niye üzülüyoruz ki... Şimdi şöyle düşünün. Ben fotoğraf makinemi bir arkadaşa emanet ettim ve iki gün sonra gelip geri istedim. O arkadaş emaneti bana verirken niye üzülsün ki… Üzülmesi saçma olmaz mı? Zaten kendisine ait değildi...
Üzüntünün sebebi, bizdeki şeylerin bize ait olduğunu sanmamızdan kaynaklanıyor.
Peki neye üzülmeliyiz?
İşte bunu konuşalım.
İyi insan olabilme ve iyilik yapabilme yetimizi kaybettiğimize üzülmeliyiz. Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket, iyilik yapma duygusunu kaybetmesidir. Bu yüzden şu anda hayatta iken, fırsat varken, iyilik yapalım. Neden? Çünkü bizim sonsuz hayatta kalacağımız yeri iyilik yapma ya da yapmama halimiz belirleyecektir. Geri dönme ve bir kaç iyilik yapma şansı asla bize ikinci kez verilmeyecektir. Dünya'yı Allah'a fidye vermeye kalksanız yine de sizlere bir-iki dakikalığına dünyaya dönüp bir iki iyilik yapma fırsatı verilmeyecektir.
Allah şöyle buyuruyor: "Onların, ateşin karşısında durdurulup, "Âh! keşke dünyaya geri gönderilsek de, bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen! (Enam Suresi)
Allah korusun, nasıl bir felaket değil mi? Düşünün ateşin başındasınız ve sonsuza kadar yanacaksınız... Ve Allah'tan tekrar geri dönmek için süre istiyorsunuz.... Aman Allahım.
Ya Rabbi bize iyilik yapmayı nasip eyle! Ya Rabbi şu anda canlıyız, geçici dünyadayız ve elimizden iyilik yapma fırsatını almadın. Sana ne kadar şükretsek azdır. Ya yerin altında olsaydık şimdi... Düşünmesi bile insanı ürkütüyor. Her gün aramızdan birileri ölüp gidiyor. Onlardan biri de biz olabilirdik. Yarına garantimiz yok. Ama şu anda bir iyilik yapma garantimiz var.
Demek ki neymiş, ölüm helâk değilmiş... Allah’ın “helâk” dediği şey, işte ölüm birden bire karşınıza geldiğinde artık kendinizi iyileştirme fırsatını ebediyen kaybetme felaketidir.
O yüzden dikkat edelim de, ölüm ansızın bizi yakaladığında, inşallah iyi bir hal üzere olalım. Yoksa helâk oluruz.
Dünya, üzüntü yaşamamız için yaratılmış bir yurttur. Üzüntüsüz bir hayat umut ediyorsak dünyaya gelmememiz lazımdı.
Hem bu dünyaya gelip hem de başımıza musibet ve bela gelmemesini istemek, dünyanın yaratılış kanunlarına aykırıdır.
Sorun şu ki;
Biz Allah'dan başımıza bir bela ve sıkıntı gelmemesi için dua ediyoruz. Halbu ki Allah bunları bize vereceğini daha peşinen söylüyor. Allah'ın vereceğim dediğine biz verme diyoruz. Pazarlık yetkimiz yok.
Yüce Allah Bakara (Buzağı) Suresi 155'te şöyle buyuruyor: "Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver."
Burada bizim Allah'dan ne isteyeceğimiz açıkca belli... Nasıl dua edeceğimiz ortada... Nedir o? Sabır!
İskender, ölünce üzülmemesi için annesinden şunu istemişti: İskender'in ölüm haberini alınca "ömründe herhangi bir musibete uğramamış olanların yiyip içip eğlenecekleri bir toplantı düzenle, ki İskender'in matemi sürurla geçsin." Annesi bu emri ilan ettiğinde davete kimse gelmedi. Musibete uğramamış hiçbir insan bulunmadığından icabet olmamıştı. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: "Anladım ki ilk musibete uğrayan ben değilmişim, musibet sadece tek kişinin başına gelen bir olay değilmiş."
Bohçanızdan iyilik eksik olmasın, yol azığınız iyilik olsun.