Vecd
25 Ağustos 2023, Cuma 07:51"Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar."
Allah, cenneti ve cehennemi yaratmamış olsaydı bile kendisinden korkulmaya ve ümit edilmeye en lâyık olan Zât'tır; celle celâlühü.
Kendi rızanı toprağa gömüp, O'nun rızasının filizlerini ne zaman açtıracaksın? Yoksa ayaklar altında ezilmeye mahkûm bir tohum olmaya mı râzısın? Yalnız O'nun rızasını dileyerek, yalnız O'na itâat etmekten seni alıkoyan ne?
O'nun buyruğunu yerine getirerek, yasaklarını terk ederek ve kaderine boyun eğerek hürleşmen mûkâbilken; seni acziyete tutsak bir köle kılan ne?
Sen, akıl davası güderken, nefsin ilâhlık davası güdüyor; haberin yok.
Gönülden teslim olmanın manasını bilmeden; İslâm'ın adıyla yetinmenin ise bir faydası yok.
Yüzünü hakikâte dönüp, kalbini riyâya açmanın bedeli; haberin olmadan seni Rabbinden perdeliyor.
Eyleme geçmeyen sözlerin, kuru iddiâların ve isyânına rağmen Allah senden ümit kesmiyor ama sen, o sonsuz rahmet ve merhametine rağmen Allah'tan ümit kesiyorsun.
Sana uzak düşenlerin vefâsızlık kuyusunda yakınlık arıyor, buz gibi ruhsuz cesetlerden teselli umuyor, atmayan ölü kalplerden sevgi bekliyorsun.
Hakikâte tıkadığın kulaklarını yalanlara iknâ ediyor, ümitler ummanı kalbini, karanlıklar uçurumundan yuvarlıyor, kimseler seni görmezken, görenin bahşettiği görmeyi, bedbaht bir körlüğe tercih ediyor, o biricik ezeli güzelliğini, ebedi çirkinliklere yağmalıyorsun.
Ne acıklı bir rüyâ; artık uyan. Sen, kendi rızan için değil; O'nun rızası için yaratıldın.
Kendine gerekeni bilmediğini bil, seni senin için değil; kendi menfaatleri için isteyenlerden kurtar, senin menfaatin için isteyen Rabbine çevir kalbini. O'nun sevgisini iste. O'nun sevgisine lâyık ol.
Ne kendilerine, ne de başkalarına yarar ve zarar veremeyen acizlerin gölgesine koşup tuzla buz etme gerçekliğini.
Arzularını, nefsini ve şeytanını uzaklaştır ki; O'nu bulabilesin.
Kalp ve sır kulağını ve gözünü keskinleştir ki; O'nu duyabilesin.
Çünkü ne o hayaller, ne heveslerin, ne peşinden gittiklerin, ne dünya, ne mâsivâ; yalnızca Allah sana yetebilir.
Nefsin sevgisi binlerce; ama kalbin, sırrın sevgisi tek. O; ancak O.
O'nun sevgisine kimseyi ortak etme. O'nunla birlikte kimseyi sevme. O'ndan başkasını ancak O'nun hatrına sevebilirsin.
Nefsini ve şeytanını bunu iddia ederek değil; yaşayarak, tevhid ile uzaklaştırabilirsin.
Ki tevhid; insan ve cinlerden olan şeytanları yakar. Çünkü sabit kâide; samimi kalp ile tasdik edilen kelime-i tevhid; nefis ve şeytanlar için yakıcı bir ateş, tevhid ehli için ise aydınlatan bir nurdur.
Putların, sahte ilâhların kalbini işgâl etmişken, O'nun dışında kalbini bağladığın, güvendiğin, dayandığın her şey senin putun iken sen nasıl; "Allah'tan başka tanrı yoktur" diyebiliyorsun? Kalbin şirk içinde cirit atarken, nasıl kelime-i tevhidi dava edebiliyorsun?
Tevhid nuru, şirkin ateşine nasıl çökerse; şirk koşana da elbette ki şeytan çöker. Yalnızca yakılmaya yarayan, özü olmayan bir kabuk olma.
Tamahkârlık ateşini söndür ki; ikiyüzlülük riyâsının, ağı ve bağından kurtulabilesin.
Ancak o zaman; imândan yakîne, yakînden marifete, marifetten ilme, ilimden sevmeye, sevmekten sevilmeye, irâde etmekten irâde edilmeye yüceltilebilirsin.
Önce yıldızdan, sonra aydan, sonra güneşten, sonra her zerreden vazgeçerek; "Ben batan şeyleri sevmem. Kuşkusuz ben yüzümü göklerin ve yerin yaratıcısına döndüm; ben ortak koşanlardan değilim" diyen Hz. İbrahim'in (a.s.) yoluna revân olabilirsin.
Hür olabilmenin; Allah dışındaki her şeyden hür olabilmek olduğunu ancak o zaman anlayabilirsin.
Ve artık sana hiçbir şey sahip değilken; yeryüzünde ve gökyüzünde; ancak o zaman ruhunu kanatlandırabilirsin.
Öyleyse uyan, rüya sandığın kabuslardan, şu zâhirden kurtul ki; bâtına erebilesin.
Allah'ın, Hz. İsa'ya; "Ey Isa! Beni kaybetmekten sakın!" vahyini hatırlat kendine.
Hz. İsa; "Ey Rabbim! Bana bir şey tavsiye et" demişti de, Allah da; "Sana kendimi tavsiye ediyorum" demişti hani.
Çünkü Allah, kalbi, marifeti için mekân kılmıştır. O mekân ki; bahş makâmı, orada perdeler kalkmış, bulanıklık gitmiş, sükûnet ve lütûflar vuku bulmuştur.
Ve ötesi...
Şüphesiz ki ötesini; aliyyülâlâ olan Allah, sübhânehû daha iyi bilir.
Vesselâm...