Yanlışa Yanlış, Doğruya Doğru Diyebilmek
23 Mart 2025, Pazar 13:02
Gün geçtikçe, yanlışa yanlış, doğruya doğru demekten uzaklaşan bir toplum haline geliyoruz. Hatta yanlışa sahip çıkan doğruyu umursamayan bir hal alıyoruz. Haksızların sayısı arttıkça ve sesleri daha gür çıktıkça, haklı olanlar köşesine çekilip susmayı tercih ediyor. Doğruyu savunmak artık cesaret isteyen bir mesele oldu. Yanlış da doğru da ne yazık ki kişiye ve duruma göre değişir hale geldi. Oysa ki doğru ve yanlış, iyi ve kötü gibi değerler, bireylerden ve öznel yargılardan bağımsız evrensel ve ilahi temelli değerlerdir.
Yanlış bir davranış başkasından geldiğinde hemen "Bu yanlış!" diyerek sesimizi yükseltiyoruz. Ama o yanlışı bizim cenahımızdan biri yaparsa işler birden değişiyor. "Acaba o kadar da kötü mü? Belki de haklıdır." demeye başlıyoruz. Dolandırıcılık ya da hırsızlık gibi suçlar, bir başkası işlediğinde adalet çığlıkları atıyor, sert cezalar talep ediyoruz. Ancak hırsız bizden biri olursa, "İdare edelim, göz yumalım." havasına giriyoruz. Bu çifte standart maalesef hayatımızın pek çok alanına sirayet etmiş durumda.
Yüksek fiyatlardan ve açgözlü esnaftan şikayet ediyoruz. Ama kendimiz birşey satarken, piyasa fiyatının üzerine biraz daha ekleyerek satmaya çalışıyoruz. Hakkını ve ederini düşünmeden alırken en düşük fiyattan almaya, satarken ise en yüksekten satmaya çabalıyoruz.
Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyemediğimiz için kutuplaşmaların önüne geçemiyor ve toplumsal barışı sağlayamıyoruz. Bir haber duyduğumuzda, önce kimin söylediğine bakıyoruz. Haberin kaynağı "karşı cenah" ise, delillerini sunsa bile hemen "bu karşı taraf" etiketi yapıştırarak peşinen reddediyoruz. Önyargılarımız o kadar kuvvetli ki, "Acaba doğru olabilir mi?" sorusunu hiç aklımıza getirmiyoruz.
Haber bizim cenahımızdan geldiğinde ise sorgulamadan, araştırmadan hemen kabul ediyoruz. Halbuki günümüzde bilgi kirliliği o kadar arttı ki, özellikle sosyal medya üzerinden gelen her önemli bilgiyi sorgulamak ve teyit etmek zorundayız. Ama biz, bırakın “bu doğru mudur?” sorusunu sormayı ve üzerinde düşünmeyi kolay olanı tercih edip birazda işimize geldiği için olsa gerek sunulanı kabul ediyoruz ve onu yayıyoruz ve bilmeden kim bilir kimin oyunua alet oluyoruz ve kimin vebaline giriyoruz!
Sonra da suçu başkalarına atıp; "Nerede bu devlet?”diye soruyoruz. Kendimizden bihaber sorumluyu dışarıda aramak belki bizi rahatlatıyor, ancak hatamızı görme ve düzeltme fırsatını da elimizden alıyor. Kısır bir döngü içerisinde dönüp duruyoruz. Bu döngü ve ön yargılarımız yüzünden ne birey olarak, ne de toplum olarak arzuladığımız demokrasi ve toplumsal huzur seviyesine ulaşamıyoruz.
Hiç şüphesiz hepimiz barış istiyoruz, huzur istiyoruz, adalet istiyoruz. Öyleyse her birimiz ön yargılarımızdan ve körü körüne taraftarlıklarımızdan kurtulup, değerlerin evrensel tanımlarına uyup adalatin sağlanmasına destek sunmaya çalışmalıyız. Empati kurarak karşımızdakinin sesine kulak verip ayrıştığımız yerlere değil ortak noktalarımıza yoğunlaşmalıyız. Ve toplumun menfaatini şahsi çıkarlarımızın üstüne koymalıyız.
Özlediğimiz güzel günlere tez zamanda kavuşmak ümidiyle.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.