'Hamido'nun suikaste uğrayacağını biliyorduk'
18 Ocak, 2023, Çarşamba 23:07AdminTürkiye siyasetine yön verenlerin beşiği Malatya'nın da, kendi içinde kendine has bir siyaset arenası vardır. Bu siyaset arenasının eskimeyen isimlerinden biri olan Naci Şavata'yı, bu haftaki Çarşamba Sohbetleri'nin konuğu yaptık. Malatya Time Genel Yayın Yönetmeni Murat Çetin'in gerçekleştirdiği röportajın, Malatya'da yine gündem olacağını biliyoruz. İşte, Naci Şavata'nın penceresinden, Malatya'nın dünü, bugünü ve yarınına dair önemli tespitler…
Malatya Time'ı ve özellikle sizin yazılarınızı takip etme gayretinde olduğumu belirtmek isterim. Malatya'nın geçmişini, bugüne taşımak istediğiniz kanaatindeyim. Yayınlarınızı takip ediyorum. Allah razı olsun. Çok güzel makaleler ve haberler paylaşıyorsunuz. Bu önemli bir hizmettir. Öncelikle kendimi anlatarak sohbetimize başlamak isterim. Ben “Beşkonaklarda” doğdum. Annem Recai (Kutan) Bey'in amcasının kızıdır. Babam Hekimhan'dan buraya gelmiş. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Malatya'da tamamladım. Dolu dolu bir çocukluk yaşadığımı söyleyebilirim. Önceleri spora olan ilgimden dolayı, hep sporcu kimliğimle tanınıyordum. Üniversiteye gittikten sonra, fikir sahasında çeşitli bölümler vardı. O fikir sahası içinde, aklımı çalıştırmayı öğrendim. O günkü fikir dünyası böyle değildi. Doğruluk ve dürüstlükle birlikte, ezilenden yana olmak vardı.
RÖPORTAJ: MURAT ÇETİN
TAM MANASIYLA ‘ALLAH'A KULLUK YAPMAMIZ' GEREKTİĞİNİN FARKINA VARDIM!
Daha sonra yedek subay olarak 4 ay askerlik yaptım. Orada tefekkür etme imkânı buldum. İçimde “Neden ve niçin” gibi sorgulamalar yapıyordum. Son gün sabaha kadar yatamadım. Dünyaya neden geldiğimizi sorguluyordum. Bizim kaldığımız koğuşa ezan sesi geliyordu. Sabah ezanı okunurken, ben bu düşüncelere dalmıştım. Allah'a tam anlamıyla kulluk etmemiz gerektiğini anladım. Bunu ilk defa burada anlatıyorum. O zamana kadar da; namazımı kılıyor, sohbetlere katılıyordum. Ama bu anlamda bir fikir dünyasında değildim. Sadece bize öğretildiği kadar, taklidi bir şekilde bazı ibadetlerime devam ediyordum. Tabi o zamanlar şimdi olduğu gibi, her bilgiye kolay ulaşamıyorduk. 60 yılından sonra, Allah razı olsun bununla ilgili çeşitli kitaplar basıldı. Sonra, Allah çok güzel insanları karşıma çıkardı. Onlarla fikri sohbetler yapıp, dersler işledik.
RECAİ KUTAN'I ÖRNEK GÖSTERİRDİ
O dönemde biz, hep birini kendimize “önder” yapmıştık. Babam hep bana Recai Kutan'ı örnek gösterirdi. 26 yaşındayken hacca gitmişti… Cenab-ı hak, bana da 28 yaşımda babamla hacca gitmeyi nasip etti. İPAŞ'ta çalıştığımız zaman, kendi kendimizi bir eğitimden geçirdik. Daha sonra beni siyaset kazanına attılar. Bu arada, siyasi ayak oyunlarını da pek bilmem. Bana hep görev verildi. 1974 yılından sonra kendimi bulduğum dava, Milli Görüş davasıydı. Rahmetli Necmettin Erbakan, 1987 senesinde, Diyarbakır'a teşekküre gelmişti. Erbakan Hocamızla güzel bir diyaloğum vardı. Partiyi bir “amaç” değil, hizmet anlamında bir “araç” olarak anlıyorduk.
BAŞKAN ADYLIĞINI İLK “BANA” TEKLİF ETTİLER
1977 Aralık seçiminde, beni Milli Selamet Partisi'nden aday yapmak istediler. O dönemlerde Malatya'da CHP kazanıyordu. Kendisine “Hamido” denilmesini seven rahmetli Hamit Fendoğlu da, o süreçte aday olmak için uğraşıyordu. Hamido, “Ben bağımsız olarak gireyim. Siz partinizin içinden girin. Belediye başkanı, ancak bu şekilde seçilir” demişti. Neticede 3 parti de kabul etti. Partim belediye başkan adaylığını önce bana teklif etmişti. Ben belediye başkanlığı adaylığında Hamido'nun “desteklenmesi” gerektiğini söylemiştim. Beni meclis üyeliğine yazdılar. Seçim sürecinde bir anlaşma vardı. O anlaşmaya göre, Hamido bağımsız desteklenerek seçimlere katılacak, ayrı ayrı seçim çalışması yapılmayacaktı. Adalet Partisi, MHP ve MSP'yi temsilen bir kişi Hamido'nun yanında olacak, önce bu kişiler partileri adına konuşacak, kendi meclis üyelerine de rey isteyeceklerdi. Sonrasında ise, belediye başkanlığı için Hamido'ya oy isteyeceklerdi. En son sözü ise, Hamido söyleyecekti. Bu anlamda genel merkezleri yanıltmadık. Çünkü halkın sağduyusu doğrudur. Ben her yerde bunu dile getiriyorum. Halkın sağduyusuna kulaklarını kapatan siyasiler aldanırlar… Ama bu sağduyuyu Hamido, yıllarca oluşturmuştur!
“SİYASETTE KİMSEYE ARKA DÖNÜLMEZ! AMA…”
O sırada benim Hamido ile ayrı bir iletişimim ve yakınlaşmam oldu. Daha önce de ailece tanışıyorduk. Bana “Hocam” demeye başladı. Bu genç yaşta yanında yer alışımız, Hamido'ya etki etmişti… Çalışmalarımız sonucunda Hamido seçildi. Seçimin akabinde Hamido'yu, makama oturttuk. Belediye meclisinin toplanmasını bekliyorduk. Gelen giden çoktu. Bir gün beni aradı ‘Neredesin' dedi, ‘Evdeyim' dedim. “Gel beraber çalışacağız. 1580 sayılı kanunla, meclis üyelerinden biri başkan yardımcısı olarak seçilebiliyor. Ben seni oraya atayacağım. Sen belediyeyi idari anlamda yöneteceksin. Ben de yüksek anlamda yöneteceğim. Kaynak bulmada, imarda ben; sen ise personel çalışmalarını kontrol edeceksin.Bir dönem sonra ben milletvekili olacağım, sen de belediye başkanı olacaksın.” dedi. Hamido bana; “Siyasette kimseye arka dönülmez ama, ben sana arkamı dönüyorum” dedi. Bu beni çok mutlu etmişti. Hamido, siyasette bana önder olmuştu. Beraberce ne yapabileceklerimizi konuştuk. O gün Hamido'nun konuştuklarının hâlâ bende etkisi vardır.
6 AY HAPİS YATMAYA RAZIYDIM!
O günkü projelerimiz, hal-i hazırda da milletin dilindedir. Bugün bile hâlâ hayata geçirilememiş bazı projelerimiz var. Mesela, kalıcı semt pazarlarını hâlâ beceremediler. O zamanlar Malatya'yı kuzey ve güneyden açarak varoşlara hizmet getirdik. Hamido'nun bütün projelerini hamdolsun yerine getirdim. Elektrik ve su geldi. Hatta yapılan hizmetlerde, bize bir kaynak da verilmiyordu. Ama buna rağmen, Allah bize yardım ediyordu ve kaynak bulabiliyorduk. Hizmetlerimizi yaptık. Borçsuz bir belediye olduk. O dönem iktidarda CHP olduğu için, bize kaynak aktarmıyorlardı. Varoşların bütün alt yapılarını, imece usulü ile yaptım. O zaman su ve elektrik kaçak olarak kullanılıyordu. Biz su ve elektrikleri döşedik, elektrik olmayan yerlere elektrik verdik. Sonradan da herkesi abone yaptık. Bir gün avukatımı arayarak, “İnsanların yapı belgeleri yok, abonelik veremiyoruz” dedim. Su ve elektriği saati de bağlamışlar, kaçak değil ama para alamıyorduk. Avukat bana, “ Başkanım bunun cezası, görevi kötüye kullanmaktan 6 ay hapis cezasıdır” dedi. “Bin tane mi 6 ay, yoksa bir tane mi 6 ay” dedim. “1 tane 6 ay” diye karşılık verdi. “Ben yatmaya razıyım, çünkü zimmete para geçirmiyorum” dedim. Belediyeye kaynak arıyordum. İnanır mısınız, belediyeye hem kaynak aktı; hem de insanlar rahat ettiler. O günkü belediyecilik anlayışı ile, bu günkü belediyecilik anlayışının da ne kadar değiştiğini görmemiz mümkün.
HAMİDO'NUN SUİKASTE UĞRAYACAĞINI BİLİYORDUK
Hamido ile beraber çalışmaya başladık. Bu arada bütün siyasi ayak oyunları da, oynanıyordu. Meclis çalışmalarını da, ben yönetiyordum. 4 gruba meclis gündem bilgilerini anlatıyordum. Odamda toplantı yapıyordum. Hamido beni telefonla aradı. “Ne yapıyorsun, yanında kim var?” dedi. “CHP Grup Başkanvekilleri Ahmet Alyüz ile Raşit Kısacık var” dedim. “Niye gelmişler” dedi. “Önümüzdeki meclis gündemini anlatıyorum” dedim. “Çok iyi, onlar gidince yanıma gel” dedi. Toplantı sonrasında odasına gittiğimde ise, burnundan soluyordu. “Benim yanıma insanlar geldi. ‘Sen Naci'yi neden yanına aldın, onun odası Milli Selamet'in kalesi olmuş' deyip bana kızdırdılar. Ben de inandım. Dikkat et” dedi. Ne yazık ki, bu tuzaklara düşmemek gerekir. Hamido'nun da suikasta uğrayacağını biliyorduk. 1 ay önce Almanya'dan bir dostu benim yanıma geldi. “Ayakkabı boyacılarına kadar Hamido'yu soruyorlar. Hamido çok seviliyor, bu durumdan endişe ediyoruz” dedi. Biz de valilik kanalıyla silahlanmıştık. Etrafına bir koruma ağı serdik. Zaten Hamido odasında oturmuyor, değişik farklı farklı yerlerde oturuyordu. Doğrusu biz silahlı bir suikast bekliyorduk, bomba beklemiyorduk. Rahmetli İsmet Eriman, Nuri dayının şoförüydü. Hamido'nun şoförü olmaya devam etti. Ben bir gün Hamido'nun kulağına; “Efendim bu Nuri dayının şoförüdür.” dedim. Hamido bana “Naci bu bıçkın bir çocuktur. Samimi bir kardeşimiz. At sahibini korur. Bu adam sokağa girmeden, sokakta ne olduğunu anlar” dedi. Hamido, bu kadar da tedbirliydi. Hamido'nun öyle dostları vardı ki; hayret ederdiniz. Alevi- Sünni, o parti-bu parti anlamazdı. Herkesle dost ve arkadaştı. Çocukluğundan gelen dostlukları vardı. Malatyalıları kimse bölemez… Bu çalışmalar sırasında, Hamido Ankara'ya gitmişti. Ben de yerine bakıyordum. PTT'den koli ihbarı geldi. “Başkanımıza bir koli gelmiş, mühürler misiniz?” denildi. Paket geldi. A4 kâğıdı genişliğinden biraz daha büyük, beyaz bir kâğıtla kaplanmış bir kutuydu. Üzerini okudum. “H. Hamit Fendoğlu, zata mahsustur” yazıyordu. Gönderene baktım “Kasım Önadım” yazıyordu. Kasım Önadım'ın da, kendi arkadaşı olduğunu biliyordum. “Özel zata gelmiş, belediyeyle alakalı değil açmayalım. Bunu götür kasaya koy, başkanımız geldiğinde veririz” dedim. O paket 4 gün bekledi. Hamido pazartesi günü şehir dışından geldi, bizi topladı. Benden ve müdürlerden brifing aldı. 6-7 kişiydik. Gelen kutuyu gösterdik. Paketin kendisine geldiğini söyledik. Üzerine baktı “Evet bana meclis sigarası gönderecekti. Siz içiyor musunuz?” dedi. Biz “Hayır içmeyiz” dedik. O an paketi açmak istedi. Baktığında “Bunun kilidi varmış” dedi. Elini cebine attı. Hamido'nun üzerinde sürekli bıçak ve silahı vardı. O an bıçağı bulamadı. Kendisine ayakkabı çekeceği verdiler. “Bununla açarsam, kutu bozulur” diyerek açmaktan vazgeçti. O an eğer o kutuyu açsaydı, biz de o gün şehit olmuştuk. Demek ki o gün “ecelimiz” gelmemişti. Kutuyu oradan eve götürdü. Kendisiyle birlikte evde bulunan 2 torunu ve gelini ile beraber, şehit oldular…
MALATYA, BİR TUFAN GEÇİRDİ…
Dönemin valisi Cahit Bayar beni aradı. Makamına çağırdı. Dışarıda bağırtılar vardı. “Başkanım bu bağıranlara söyleyin sussunlar” dedi. “Ben bunu nasıl yaparım. Bizim şehidimiz var. Devlet olarak da, sizin tedbir almanız lazım” dedim. Yanımda İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'yı arayıp, konuştu… Karşı taraftan valimize bir şey söylendi. Valimizin rengi “sapsarı” oldu. “Peki, efendim” diyerek kapattı. Tedbir ve takviyeler istendi. Ecevit'e ulaştı. Ben “Sayın valim, durumu anladım… Gidip belediyemize sahip olayım. Cenazemiz var. Yasımız var. Sizin de Allah yardımcınız olsun” dedim. O zamanlar çeşitli tedbirler alınabilir miydi bilmiyorum. Sokağa çıkma yasağı ilan edilebilir miydi? Bu konuda pek bilgim yok. Maskeli adamlar grupların önüne düşüyor ve Malatya'yı talan ediyorlardı. Hamido sağ olsaydı; onlara müsaade etmez, önlerinde dimdik dururdu. Hamido'nun farkını görüyor musunuz? Liderleri bekliyoruz dediler. Belediyenin hoparlörünü de ele geçirdiler. Kur'an okuyorlardı. Millet de belediyenin önünde ağlayıp Kur'an dinliyorlardı. Ben hemen kapıyı açtım, içeri girdim. Kur'an okuyan İmam Hatipli bir gençti. Mikrofonu elinden aldım. “Kapıları kapatın ve yabancıları çıkarın.” dedim. Eğer bir şey olsa, “Bu belediyenin talimatıyla yapıldı” denilecekti. “Hiçbir belediye elemanı dışarı çıkmasın” dedim. Belediye memurlarını içeride tutmaya çalıştım. Malatya büyük bir tufan geçirdi. Sonrasında biz emaneti devam ettirirken, bana atama geldi. Ben atama gelmeden önce “Atamayın. Bizim başkanımız şehit olmuş.” dedim. “Seçime gider, o zamana kadar da yönetiriz” dediler. Hükümet düşene kadar seçime gidilmedi. 3 aylık atamalar geldi. Seçim olana kadar belediye reisi olacakmış gibi, Hamido'nun gösterdiği ışık doğrultusunda çalışmaları devam ettirdim.
HAMİDO'YU KONTRGERİLLA KATLETTİ
Hamido'nun şehit olduğu günün sabahında, Avrupa'dan gazeteciler geldi. Henüz cenazesi de, daha kalkmamıştı. O zaman kameranın spot lambaları yanıyordu. Kameraları açtılar. Benimle röportaj yapmak istediler. İlk soruları “Sizce Hamido'yu kim ve neden öldürdü?” diye sordular. Ben de “Hamido'yu, ne sağcılar, nede solcular şehit etmemiştir. Hamido'yu, Sayın Ecevit'in de dediği gibi, kontrgerillalar şehit etmiştir” dedim. Devamını getirecekken, spotlar kapatıldı. “Tamam bu kadar yeter, köye gideceğiz” dediler. Belliki ihtilal hazırlığı vardı. Kurtarıcı aramak ve o kurtarıcının da, kendilerinin olduğunu kabul ettirmeyi amaçlıyorlardı.
HAMİDO'NUN SÖZÜ YERDE KALMADI
Hamido ile bir anımı anlatayım. Çarmuzu'ya gitmiştik. Biz konuştuk, sıra Hamido'ya geldi. “Arkadaşlar ne isterseniz, söyleyin ki yapayım” dedi. Oradan bir amcamız kalktı. “Hamido! biz senin ne kadar yiğit, ne kadar çalışkan, ne kadar sözünde duran biri olduğunu; milletin, fakirin- fukaranın yanında durduğunu biliyoruz. Ben senden bir şey istiyorum. Bizim Yeni Camii'nin şadırvanında su akmıyor. Sen reis olursan o suyu akıtacak mısın?” dedi. Hamido da “Tamam akıtacağım” dedi. Aralık ayında seçim oldu. O zaman da kış mevsimiydi ve don vardı. Bahar geldi Nisan'da Hamido şehit oldu. Ben de Hamido nerede ne sözler verdi ise, onları hatırlamaya çalışıyordum. Bu konuşma hatırıma geldi. Su işlerinin şefini çağırdım. Şadırvandan suyu akıttık. Aradan bir hafta geçmedi, talepte bulunan ve suyun akmasını isteyen amca, makama geldi. “Seni tebrik ederim. Ben ne zaman su bağlanacak diye bekliyordum. Hamido'nun sözü yerde kalmadı” dedi.
BİZ BÜTÜN MALATYA'YA HİZMET EDECEĞİZ
Hamido programında “Malatya'yı kenarlardan kuşatacağız diyordu. Varoşlardan başlatacağız” demişti. Varoşlardan başladığımız için de, ihtilal hükümeti bizim hakkımızda soruşturma açmak istiyordu. Bütün her şeyimizi didik didik ediyor, ama bir şey bulamıyorlardı. Bana bunu oradaki elemanlar anlatıyordu. Orada eski dönemden gelen, bizim zamanımızda değiştirmediğimiz müdürlerden biri; ihtilal yapan komutanlara “Siz Naci'nin hiçbir şeyini bulamazsınız. Suyu encümen kararıyla bağladı. Varoşlara giden elektrik de, reisin talimatıyla gider. Varoşlar da hep Milli Selamet'e rey vermiş. Oradan yakalarsınız. Bizim şefimiz Hakkı Usta'yı çağırırsanız, size şahitlik eder. Naci Bey bize siyasi talimat verdi. Siyasette kullandı. Zaten reyler de belli. Oradan yakalarsınız.” demiş. Bunu söyleyen adam reislik makamına oturduğum zaman, bana bir mahalle listesi getirdi. “Burada hangi mahalle sizin partiye ne kadar rey vermiş. Ona göre bakar ve hizmet yaparsınız” dedi. “Kaldır onu oradan ve bir daha da bunu söyleme. Biz bütün Malatya'ya hizmet edeceğiz” dedim. Bu adamları biliyorum, ama isimlerini söylemiyorum. Halen de selam veriyorum. Ben Hakkı Usta ile görüştüm. Hakkı Usta, “Beni çağırdılar. 3 subay ve memurlar vardı. Soruyu sordular ben onlara kızdım. ‘Ben sizinle aynı fikirde değilim. Siz böyle bir adam bulamazsınız.' dedim. Bana kızdılar. ‘Sen nasıl adamsın' dediler.”
HİZMET EHLİ OLMAYA ÇALIŞTIK
Ben görevimi yaptım. 4 bin TL maaş alıyordum. Orada içilen çayı ve yemeği kendi cebimizden veriyorduk. O zaman ikram kanunu yoktu Sadece Cumhurbaşkanı gelirse, ona yemek ikramında bulunabiliyordunuz (Bu kanun daha sonra, Özal zamanında değişti). Babam da bana “Oğlum sen eve para getirmiyorsun. Faturaları bile ödemiyorsun.” dedi. “Baba biz buraya seçilmedik. Bizi buraya atandık. Bu görev bitene kadar devam edeceğiz” dedim. “Sen bilirsin” dedi. Hizmet ehli olmaya çalıştık… İhtilal oldu. Benim ticari faaliyetlerim oldu. Halıcılık yaptım. Sonra markete dönüştürdük. Refah Partisi'nin kurulacağı zaman, Erbakan Hocam Malatya'ya gelecekti. Kimse evine götürmüyordu. Erbakan Hocamızı, bizim evde misafir ettik. Refah Partisi kurulduğunda, yasaklı olduğumuz için biz yer alamadık. İlk parti kurulurken, Akpınar'daki işçi arkadaşlarla kurduk. O zamanlar işçi arkadaşlardan kimlik istedik ve partiye onların isimlerini yazdık. Ne zahmetler çekildi… Zaman zaman Malatya'nın konularıyla alakalı da, fahri görevler veriliyordu. Ancak bunlar gelir getirmiyordu. Babamın bize verdiği araziyle geçinirdik. Daha sonra o araziler gelir getirmeyince, sattık ve çocuklarımızı okuttuk. Hayvancılık ve tarımla uğraşıyorum. Fazilet Partisi'nde Münir beyle de güzel çalışmalarımız oldu. Sonra bağımsız kaldık. 10 sene kadar köydeydim. Bir hocamız “Köye gidip te sığırın kuyruğuna yapışanı, Allah lanet etsin” mealinde bir hadis rivayeti gönderdi. Ben de “Ne yapayım?” diye sordum. “Gel belediye başkanlığına aday ol” dedi. Ben de “Ahmet Çakır'ı aday yapacaklar” dedim. Ahmet Çakır belediye başkanı olunca, bizi de il genel meclisi başkanı yaptılar. Orada yeni bir anlayışla, 5 sene kadar hizmet yaptım. Bazı siyasi çevreler beğenmese de, meclis üyelerimizi öne çıkaran, halkla diyalog kuran bir hizmet anlayışı getirdik. Daha sonra il genel meclisi kapanınca, o da bitti.
“ÖZAL'DAN BAŞKASI KAZANAMAZ”
Hocamız “Milli Görüş demek ‘hak' davası demektir” diyordu. “İslam” diyordu. Artık yasak olmadığı için, rahat rahat ifade edebiliyorum. Eskiden “Kuş Dili” konuşuyorduk. Burada bir anımı anlatayım. Refah Partisinde, 84 yılında beni aday yaptılar. Özal bana dayım vasıtasıyla haber yolladı. Turgut Özal, annemin sınıf arkadaşıydı. Sancaktar Mahallesi'nde dedemlerin evi ile karşılıklı evlerde oturuyorlardı. Ben de Recai Beye “Turgut Bey beni çağırdı. Orada reis adayı olayım... Özal'dan başkası kazanamaz” dedim. “Hayır, sen bizim adayımızsın” dedi.. Biz görev istemedik, verdiler. Sonra 94 yılı oldu. Tam Refah kazanacaktı. Bu sefer Anavatan'dan, Münir Bey geldi. Beni yine meclis üyesi yaptılar. Ben Münir Bey'e çok güzel yardımcı olduğuma inanıyorum. Bana verilen görevlerimi yaptım. Biri bana “gel şurada hizmet et” dese yaparım.” dedim. Böyle bir anlayışım vardır. Küsmedim, darılmadım. Malatya'dan razıyım. Her inançtan insanlar bana “Naci abi!” diyorlar. Asıl olan insanların gönlünde yer edinmektir. Bizim hesabımızı zaten, Allah görecek. Kulların kınaması veya övmesi, bizim için çokta önemli olmamalı…
SELAHATTİN BAŞKAN'A YARDIMCI OLACAĞIZ
Malatya'da belediyecilikte, miras yoluyla gelen bir anlayışın, Münir Bey zamanında biraz değiştiğini gördüm. Bazı yenilikler getirmeye çalıştı. Ama o günkü anlayışa göre Münir Bey, özellikle de 94'ten sonra; yeni imar çalışmaları getirdi. Çerçi bunu devam ettirmeye çalıştı. Fakat Malatya'nın kabuğu, Ahmet Çakır ile kırıldı. Çünkü iktidar güçlüydü ve kaynak meselesi vardı. Modern şehircilikte neler var. Bunlar yapılmaya çalışıldı. Bu şehri planlayanlar, şehir planlayıcılarıdır. Bu konuda belediye başkanlarına değil, şehir planlayıcılarına bakmak lazım. Selahattin Gürkan'ın bir tırmanışı oldu. Kamuoyunda beklenti haline geldi. Malatya'dan her kanattan oy aldı. Geçmişteki tecrübeleri var. Siyasi oyunları biliyor. Bunlara kapılmamaya dikkat ediyor. Güzel yollar açıyor. Ahmet Çakır'ın açtığı kuzey kuşak yolu devam ediyor. Malatya'ya güzel hizmet veriyor. Para meselesinde yeniden değerlendirmelerle belediyenin borçlarında azaltma olduğunu anlatıyor. Biz 4 buçuk sene Selahattin Beye yardımcı olacağız. Sorarsa bildiklerimiz söyleyeceğiz. Bildiklerimizi söylediğimizde 4 buçuk sene sonra ya “İyi ettin” ya da “Kötü ettin” diyeceğiz. Bu noktada Selahattin Gürkan da kendisine söylenenleri dinliyor. Ama doğru olanları…
GEÇMİŞTEN GELECEĞE BİR HİZMET ANLAYIŞI VAR
Kendisinin geçmiş tecrübesi mutlaka kendisine bir yol açacaktır. Altyapıya yapılan hizmetler görülmez. Mutlaka ekonomiyi canlandırması gereklidir. Yeni iş sahaları açıyorlar. Bunları da planlıyor. Belediye reisi; sadece yol yapan, yeşil saha yapan değil, ekonomiyi de destekleyen hizmetler yapmalı. Şoför okulundaki askeriye yerinde güzel bir imarla, yeni bir şehircilik anlayışını getirir. 3 dönem belediye başkanlığı yapmış. Sonra büyükşehir belediye başkanı olmuş. Bunu boşa atmayın! Geçmişten geleceğe yapılan bir hizmet anlayışı var. Bunlar birbiriyle bağlantılıdır. 79 yılında yapılan bir imar planı, 2020 yılı olmasına rağmen hâlâ bitmemiş. Yeşilyurt ve Battalgazi Belediyelerimiz de, güzel çalışıyorlar. Mehmet Çınar çok güzel çalışmalar yapıyor. Osman Güder'in de çalışmaları devam ediyor. Selahattin başkan için ise bazı yakıştırmalar yapılıyor. Bu yakıştırmalara kesinlikle katılmıyorum. Kendisi işinin ehli, hem belediye çalışanlarını, hem de vatandaşı önemseyen; kıymetli bir insandır.