Özal, bugün yapılanların birçoğunu yapmazdı!
18 Ocak, 2023, Çarşamba 20:49AdminEski Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili... Malatya'da, 1995 ve 99 seçimlerinde Anavatan Partisi'nden, 2002'de AK Parti'den seçildi. 2005'te “yuva”sına geri döndü; ancak siyasi tarihe "367 krizi" olarak geçen süreçte, Erkan Mumcu'yla ters düştü. ANAP ile gönül bağını kopardı, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyeliğini bıraktı; ancak TBMM'de parti grubunu dağıtan isim olmamak için istifa etmedi. Genç yaşında, Malatya İl Başkanlığı ve Genel Sekreterliği gibi zorlu görevleri de üstlenen Kernek'li Miraç Akdoğan'dan söz ediyoruz...
1958'te İsmetiye Mahallesi'nde dünyaya geldi. O henüz 6 aylıkken, ailesi Kanalboyu'na taşındı. Kendi ifadesiyle “Doğma büyüme Kernekli.” Gazi İlkokulu, Atatürk Ortaokulu ve Atatürk Lisesi'nden mezun. 1983'te, merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal'ın Anavatan Partisi'ni kurduğu zamanlarda, Malatya İl Başkanı İlhami Köse'den teklif aldı. Arkadaşlarıyla birlikte destek verdi ki, en genç üye kendisiydi. –Bu noktada, İlhami Köse'yi anmadan geçmedi: “Allah sağlık versin. Biraz hasta olduğunu duydum” Sayın Miraç Akdoğan ile söyleşimizi, ANAP'ın ilk dilekçesinin İçişleri Bakanlığı'na verildiği tarihin anısını taşıyan 20 Mayıs Vakfı'nda gerçekleştirdik. Eskiden, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nunda yer alması hasebiyle de, Malatya'yı en ücra köşesine kadar bilen Akdoğan, röportajımız esnasında yaptıkları hizmetlerden ayrıntısıyla bahsetti. “Turgut Özal”ın ismini her telaffuz ettiğinde hep “gurur” duydu. Bugünün ve dünün siyaset anlayışını karşılaştırırken önemli tespitlere imza attı.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile aynı fikirde olmayıp AK Parti'den kopuşuna açıklık getiren Akdoğan “çözüm süreci”ni yanlış bulduklarını ve gelinen noktanın kendilerini haklı çıkardığını savundu. Büyüdüğü yer olan Kernek'in mazisine özlemini ifade ederken kullandığı “Beton ucubeler” benzetmesi dikkati çekti. Malatya Time Genel Yayın Yönetmeni, deneyimli gazeteci-yazar Murat Çetin sordu, Miraç Akdoğan yanıtladı...
RÖPORTAJ: MURAT ÇETİN
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ MYO'DA OKUDUM
Miraç Akdoğan'ın lise ve sonrası eğitim hayatına, kısaca değinebilir miyiz?
Liseyi bitirdiğim zamanlarda hayat şartları çok ağırdı. Türkiye'de, bir daha gelmesini arzu etmediğimiz gençlik olayları yaşandı. Önce Bursa Eğitim Enstitüsü'ne gittim. Oradan Gaziantep'e geldim. Sonra Ticaret Akademisi'ne gittim. İnönü Üniversitesi'ne bağlı Meslek Yüksekokulu'nda okudum.
ANAVATAN'DA, TEK BAŞINA GENÇLİK KOLLARI'YDIM!
Mezun olduktan sonra ticari hayata başladım. Fuzuli Caddesi'nde 30 metrekarelik bir yerde halı ticareti yaptım. Daha sonra Kanalboyu'ndaki evimizin altında yapılan yerde mefruşat ticaretine başladım. 1983'te Anavatan Partisi yeni kurulduğu için gençlik kolları yoktu. Ben gençlik kolları gibi faaliyet gösteriyordum. 12 Eylül'ün o despot tutumunun halen devam ettiği bir dönemdi.
EN UZUN SÜRELİ İL BAŞKANI: RIZA SİNANOĞLU
1983'te Anavatan Partisi'nin kurucuları arasındaydınız...
83'teki ilk İl Başkanı İlhami Köse oldu. Köse milletvekili olunca Ergün Eryılmaz geçici süre İl Başkanlığı yaptı. Daha sonra sırasıyla; Rıza Sinanoğlu –en uzun süre o başkanlık yaptı-, Mehmet Özden, Soner Gökçe, Yusuf Aksaç geldi. Parti kapandığı zaman ise Ramazan Özcan vardı.
ÖZAL'A VEFA DUYUYORUZ
Rahmetli Özal'ın Malatya'ya ilk gelişini hatırlıyorum. O gün Özal'ın miting yapması için bir alan izni alamamıştık. Devlet Demir Yolları (DDY)'nın kavşağındaki boş bir arazide miting yaptık. Özal'a hemşehrileri olarak sahip çıktık. Özal'a bütün Türkiye sahip çıktı. Özal yepyeni bir fikirle, alışılmamış bir siyaset tarzıyla ortaya çıkmıştı. Halk da destek verdi. Netice itibarıyla tek başına iktidar oldu. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'e ne kadar vefa duyuyorsak, 1983'ten sonra Türkiye'ye çağ atlatan Turgut Özal'a da o kadar vefa duyuyoruz.
20 MAYIS VAKFI'NIN ANAVATAN İÇİN ÖNEMİ...
Şimdi içinde bulunduğumuz –röportajı gerçekleştirdiğimiz yer- mekân da 20 Mayıs Vakfı… Turgut Özal, Anavatan Partisi'ni 20 Mayıs 1983'te kurmuştu. İçişleri Bakanlığı'na, ilk dilekçe 20 Mayıs tarihinde verilmişti. Bu vakıf da onun hatırasına kurulmuş bir vakıftır. Böyle bir vakıf kurmak nereden icap etti?
Adnan Kahveci rahmetli olduktan sonra çocuklarının birçok sıkıntısı gündeme geldi. O günün şartlarında partinin yetkili organlarında “Bir vakıf kuralım, partiye hizmet etmiş insanların hem fikirlerini yaşatalım hem de eğitime destek verelim” denildi. İlk icraatımız, Özal'a anıt mezar yapıldığı zaman ortaya çıktı. Hatırlayın; Bayındırlık Bakanlığı şimdiki anıt mezarı yaptırdığında, Emin Çölaşan, dönemin Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde çok ağır bir yazı yazdı. Yazının özetinde diyordu ki; “Özal sağlığında memleketi soydu, ölüsü de devlete yük oluyor!..”
“ANIT MEZAR”IN PARASINI DEVLETE BAĞIŞLAMAK İSTEDİK
Emin Çölaşan'ın yazısının çıktığı gün, biz “Anıt Mezar”ın açılışı için İstanbul'daydık. Anavatan Partisi Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nun (MKYK) toplantısı da İstanbul'da olacaktı. Arkadaşlar bu yazıya çok büyük tepki gösterdi. Ben de MKYK üyesiydim. Devlet bu “Anıt Mezar”a ne kadar para harcadıysa biz o miktarı aramızda toplayıp hibe etme kararı aldık. Maliye Bakanlığı yapmış bir arkadaşımız, devlete böyle bir bağış yapmanın mümkün olmadığını söyledi. “Devlete bir hizmet yapalım” denildi. “Bir okul yapalım ve bunu devlete bağışlayalım” dedik. Ben de hemen müdahale ettim. Malatya'da, Fırat Mahallesi'ndeki Kernek Camisi'nin üstündeki 20 Mayıs Vakfı Turgut Özal Lisesi'ni yaparak devlete bağışladık. O okul şu anda Malatya'da eğitime katkı veriyor. Vakıf olarak, Turgut Özal'ın fikirlerini yaşatmak, Turgut Özal'ı anma konusunda faaliyetlerimiz devam ediyor. Bu vakıfta ayda 2 defa toplantı yapıyoruz.
ÖZAL, BUGÜN YAPILANLARIN BİRÇOĞUNU YAPMAZDI!
Turgut Özal'ın halen güncelliğini muhafaza eden fikirlerden bahseder misiniz?
Bugün yapılanların birçoğunu yapmazdı. Özal, elini bir araya getirerek birlik mesajı veriyordu. Eskinin milliyetçilerini, muhafazakârlarını, liberallerini bir araya getirerek güçlü bir oluşum kurmuştu. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, bugün eksik olan, bu birlik ve beraberliğimiz. Geçenlerde bir anket gördüm. Türkiye'nin hemen hemen bir yarısı diğer yarısından nefret eder hale gelmiş. Tahammülsüzlük var. 1983 öncesi her yerde bombalar patlar ve silahlı çatışmalar varken, Özal ile birlikte fikirler davul çalınarak mitinglerde, meydanlarda söylenirdi. Rahmetli Turgut Özal'ı o günün şartlarında anlamak lazım. Türkiye'de, askerdeki çocuğu ile konuşulamayan bir dönem yaşandı.
ÖZAL GİBİ OLMAK ANAP GİBİ YAPMAK...
Özal, bir paket yağ için kuyruklarda beklenilen bir Türkiye'yi devralmıştı. Her gün cadde ve sokaklarda ölen insanların olduğu bir dönemden sonra partiyi kurmuştu. Türkiye'ye büyük hizmetler verdi. Yokluklar ülkesi bir Türkiye'yi alıp serbest ekonominin, tüccarımızın, sanayicimizin dünya ile baş edebileceği bir ülkeyi devrederek aramızdan ayrıldı. Allah kendisine rahmet eylesin. Özal'ın fikirleri zaman zaman anlaşıldı, zaman zaman ise anlaşılmadı. Bugün Türkiye'nin neresine giderseniz gidin; Özal gibi olmak, ANAP gibi yapmak tarzında sözleri her yerden duyar olduk. Biz Özal'ı her zaman sevdik, her zaman fikirlerine özen gösterdik. Bu fikirleri de yaşatmanın gayreti içerisindeyiz.
GENÇ YAŞTA (37) MİLLETVEKİLİ OLDUM
Türkiye, sizin de dediğiniz gibi “Özal ile bir devirden başka bir devire” geçti. Toparlandı, insancıl olmayı ve insan odaklı yaşamayı öğrendi. Özal bunun mücadelesini verirken Miraç Akdoğan bu işin neresindeydi?
Biz, Özal'a inanmış insanlardık. Partinin yönetim kurulunda başladık. Ben, milletvekili oluncaya kadar aralıksız olarak her dönemde partinin yetkili organlarında bulundum. 91 seçimlerinden sonra “İl Başkanı” oldum. Aralık 1995'e kadar da bu görevdeydim. Erken seçim kararı alınınca milletvekilliğine aday oldum. Genel Merkez o günün şartlarında bizi takdir etti ve 2. sıraya koydu. Değerli Bakanımız Metin Emiroğlu liste başındaydı. Halkın da teveccühü ile genç yaşta (37) milletvekili olduk. 1995 ve 99 seçimlerinde Anavatan Partisi'nden, 2002'de Ak Parti'den seçildim. 2 dönem Anavatan Partisi'nde, kısa bir dönem de AK Parti'de milletvekilliği yaptım. 2005'te AK Parti'den ayrılıp tekrar Anavatan Partisi'ne döndüm. Plan Bütçe Komisyonu'nda görev aldım. Çok önemli bir görevdi. Ben, esnaf ve tüccar olarak devleti tanıyordum.
MİLLETVEKİLLİĞİNDE İLK İCRAATIM, KAPIKAYA BARAJI
Bir siyasetçi olarak “İl Başkanlığı” yapmıştım; Milletvekili olduktan sonra, TBMM'nin en önemli organı olan Plan bütçe komisyonunda görev aldım. İl Başkanlığı yapmamdan ötürü, Malatya'nın sorunlarını da yakından biliyordum. Bu husus Malatya'ya bir takım hizmetler yapmamıza, Malatya'yı en ücra köşesine kadar bilmemize vesile oldu. Malatya'nın ihtiyaçlarını gayet iyi biliyorduk ve bu tespitler doğrultusunda Malatya'ya hizmet ettik. Anavatan Partisi olarak Malatya'da hedefimiz vardı. Ben de bu hedefin gerçekleşmesi için milletvekili olarak elimden geleni yaptım. Sulanabilir arazilerimizin büyük bir çoğunluğunu suladık. Ben milletvekili olduğumda Darende Gökpınar Barajı ihale olmuş; ama ödeneği yoktu. Gökpınar Barajı için ilk ödeneği koyarak barajın ihale sürecini milletvekilliğim döneminde takip ettim. Boztepe Barajı da aynı şekildeydi. Bizim dönemimizde temeli atıldı. Kapıkaya Barajı'nın bütün aşamaları benim aday olduğum dönemlerde o bölgenin insanına taahhüdümdü. Milletvekili olduğumda da ilk icraatım Kapıkaya Barajı oldu.
DOĞALGAZ VE NEMRUT YOLU, BİZİM ESERİMİZ
Doğal gaz yine bizim eserimizdir. Benim katkılarımla Malatya'ya gelmiştir. Erzurum'dan başlayıp Gaziantep'e gidecek olan doğalgaz hattını o günün şartlarında Sivas'tan Malatya'ya ve Malatya'dan Gaziantep'e geçecek şekilde değiştirdik. Eğer o projeyi biz değişmeseydik o zaman doğalgaz Malatya'ya gelmeyecekti. 1996 yılı bütçesi görüşülürken devletin hazinesinde, Turizm Bakanlığı'nın bütçesine ödenek vererek Nemrut yolunun başlatılmasına vesile olduk. Turizm Bakanlığı'nın haritasında da artık Nemrut'a, Malatya'dan gidilebilir oldu. Devlet, Nemrut-Malatya yoluna ödenek koyarak bunu resmiyete dökmüş oldu. Mustafa Taşar'ın Turizm Bakanlığı döneminde yüzlerce kişiyle Nemrut'a çıktık.
ADIYAMANLILAR İLE ARAMIZ AÇILDI
O zaman Adıyaman ayağa kalkmıştı. Biz o zirveye kadar araçlarla gidebilir olduk. O dönemde Adıyamanlılar ile aramız açıldı. Ama önemli olan onlara turistleri götürmek, Nemrut'a yabancı turist çekmek. “Medeniyetler Yolu yapalım” istedik. Turist Adıyaman'dan gelsin, Malatya'dan dönsün. Ya da Adıyaman'dan dönsün, Malatya'dan gelsin. Ama Adıyamanlı hemşehrilerimiz bizim bu düşüncelerimize çok rağbet etmediler. Çok sığ bir düşünce içerisindeydiler. Şimdi ise ne kadar turist geldiğini bilmiyorum.
ANAVATAN, ÖZAL'DAN SONRA ÖMRÜNÜ TAMAMLADI
Anavatan Partisi, Özal'dan sonra da ömrünü tamamladı. 28 Şubat süreciyle birlikte parti kendini yok etti, direnemedi. Ben MKYK üyesiydim. Önemli bir kısmın karşı çıkmasına rağmen “Ya demokrasi kesintiye uğrayacak ya da böyle yönetilecek” denildi. Maalesef 28 Şubat döneminde parti düşüşe geçti. En çok direnenlerin başında Erkan Mumcu geliyordu. Daha sonra onunla da ayrı düştük. Gücümüzün yettiği kadar mücadele ettik. Ama o zamanlar milletvekili her şeyi yapamıyordu. Yetkileri kısıtlıydı. Elimizden geldiğince memleketimize sahip çıkmaya çalıştık. Bir gün, dönemin Hürriyet Gazetesi'ni elime aldım. Darende ile ilgili yazı var. Rahmeti Hulusi Efendi'nin koca bir resmini basmışlar. “Şeyhin İlçesi Darende'de Neler Oluyor?” diye akla gelmez; abuk subuk, 2 sayfalık haber vardı. O dönemde gazete yazıyordu, ardından bir takım şeyler vazife ediniliyordu! Ben Hulusi Efendi'yi ve Darendelileri tanıyordum. İrtica ile ilgili olmayan, vatansever insanlardı. Yazılanlar kesinlikle doğru değildi.
28 ŞUBAT SÜRECİNDE MEMLEKETE SAHİP ÇIKTIK
Meclis'te gündem dışı söz aldım. Murat Sökmenoğlu –Allah rahmet eylesin- o hafta (Meclis Başkan Vekili) Başkanlık yapıyordu . Meclis kürsüsüne çıktım ve yazılanları ciddi şekilde çürütecek bir konuşma yatım. Hatta fikirlerimi beğenmeyen sol partiler “İlk defa biri çıkıp böyle konuşuyor” diye tepki verdi. Darende Belediyesi de hoparlörden bütün vatandaşlara konuşmalarımı dinletmişti. Memlekete sahip çıktık. Maddi hizmetlerimizin yanında, manevi hizmetlerimiz de oldu. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda iken telefon ve elektrik talebinde bulunuyorlardı. Yol, içme ve sulama suyu yoktu. O zamanlarda 500'e yakın köyün bu şekildeki taleplerine cevap verdik. Ben şehirde yaşadım; ama köyde yaşayanların sıkıntılarını biliyordum. Gücümüzün yettiği kadar hizmet ettik. Devrimizi tamamladık.
MEHMET AĞAR, ERKAN MUMCU'YA YANLIŞ YAPTI!
2005 yılında Erkan (Mumcu) Bey ile birlikte partiye döndüm. 2007'de Erkan Bey ile “367 oylaması” esnasında ters düştük. Bunun yanlış olacağını söyleyerek parti ile ters düştüm, Meclis'te yerimi aldım. Biz demokrasiye milletvekillerinin sahip çıkmasını istedik. Erkan Bey'in farklı düşünceleri vardı. FETÖ konusunda Erkan Bey'in güzel bir konuşması var. O günün şartlarında parti grubu olarak Meclis'e girseydi, Genel Başkanımız Meclis'e sahip çıkan konuşma yapsaydı bugün ANAP yaşıyor olacaktı. Mehmet Ağar'ın, Erkan Bey'e yanlış yaptığına ben de katılıyorum. Anavatan Partisi'ni kapatıp Demokrat Parti ile birleşme kararı aldılar. Bugün ne ANAP ne Demokrat Parti kaldı! Anavatan Partisi'ne yazık oldu. Kapanmamalıydı ve yaşamalıydı. Kapanmaması için benim projelerim vardı; ama uyulmadı.
KENDİMİZİ AK PARTİ'YE KABUL ETTİREMEDİK!
2005 yılında AK Parti'den neden ayrıldınız?
Bizim Anavatan Partisi'ne vefa borcumuz var. Söz konusu Anavatan Partisi olunca bizde akan sular duruyor. Erkan Mumcu “Ben ayrılıyorum, Anavatan Partisi'nin başına geçiyorum, Anavatan Partisi'ni tekrar ayağa kaldıracağız” dedi. Biz de geçtik. Tabii AK Parti içerisinde de çok rahat değildik. Kendimizi AK Parti'ye kabul ettiremedik! Fikirlerimiz de uyuşmadı. O dönem itiraz ettiğimiz bazı konularda AK Parti şu an dediğimiz noktaya geldi. Türkiye o çözüm sürecini yaşamasaydı, belki bu kadar insanımızı kaybetmeyecektik. 2005 yılının başıydı. Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan hapishaneden çıkmışlardı. Başkent'in caddelerinde yüzlerce araçlık konvoy, ellerinde PKK bayrakları, terörist başı Abdullah Öcalan'ın resimleri ile birlikte Kızılay'da adeta cirit atıyorlardı. O zaman Tayyip (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) Bey yurt dışındaydı, yerine Abdullah Gül bakıyordu.
“VATAN HAİNLERİ BİZDEN ÇOK RAĞBET GÖRÜYOR”
Yozgat Milletvekili Mehmet Erdemir benim odama geldi. “Biz Başbakanımıza ulaşamıyoruz. Bunlar cezaevinden dün çıktı. Bugün Başbakanlık'tan talep ettikleri randevularına olumlu yanıt almışlar. Bu vatan hainleri bizden çok rağbet görüyor. Benim bir tepki göstermem lazım” dedi. Tepki gösteren arkadaşlar ile bizim evde bir araya geldik. Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan denilen insanlar, herhangi bir fikirden dolayı içeri girmedi. Bunlar sıradan insanlar değillerdi. Bunlar vatana ihanetten dolayı ceza aldı. Ama ceza kanununda yapılan değişiklik ile erken salıverildiler. Affa uğramadılar veya cezalarını da tamamlamadılar. Devletine ve vatanına ihanet eden insanların devlet katında rağbet görmelerine isyan ettik.
TAYYİP BEY, BİZE KAPIYI GÖSTERDİ!
“Yüce Türk Milleti'ne” başlıklı bir bildiri yayınladık. 10 arkadaşımız imza attı. Tayyip Bey bize kapıyı gösterdi. “Bu insanlar benim partimde olamaz” dedi. O arada ipler kopmuştu. “Ben sizin gibi düşünmüyorum, benim partim de sizin gibi düşünmüyor” dedi. Ama geldiğimiz nokta bizi haklı çıkardı. Keşke Türkiye onları yaşamasaydı.
HİZMETTEN ÇOK, PARTİ MENFAATLERİ ÖN PLANDA
Özallı yılları şahsen ben, Necmettin Bitlis ve Şaban Taçyıldız Beyler'den, Eski Bakanımız Metin Emiroğlu'ndan çok dinledim. Malatya; geçmişe damgasını vuran, pozitif algı oluşturan, yatırım ve yaptırımlarıyla anılan bir ilimiz. Özal'dan sonra Malatya, bu noktada ivme kat edemediği gibi maalesef geriye gidiyor. O zamanlarda siyaset, farklı mı yapılıyordu?
O zaman siyaset, hizmet için yapılıyordu. Siyasetin başka taraflarını bilmezdik. Siyaset deyince aklımıza hizmet gelirdi. Malatya'ya gelip nutuk atıp giden hiçbir Bakan yoktu! Her gelen Bakan bir şey yapmak için gelirdi. Şimdi hizmetten çok parti menfaatleri ön planda. Elbette şimdi de hizmet yapılıyor. Bu anlamda milletvekillerimiz çalışıyor. Ama o dönem başka bir dönemdi. O dönemde siyaset başka türlü yapılıyordu.
ADAM YETİŞTİREMİYORUZ
Eskiden marka değeri olan siyasiler Malatya'dan çıkıyordu. Röportaj konuğumuz Recai Kutan, Metin Emiroğlu; diğer yandan Turgut Özal, Korkut Özal, Yusuf Özal ve daha niceleri… Türkiye'ye ve dünyaya mal olmuş insanlar artık yok. Eğitimimizin de kalitesini buradan ölçebilirsiniz. Bunların hepsi belli bir kuşağın adamları… Hepsi Malatya Lisesi'nde yetişmiş. Şimdi ise adam yetiştiremiyoruz. Bu kadar üniversite çoğaldı; ama eğitim kalitemiz ileriye gitmedi. Geçenlerde Sami Selçuk anısını anlattık. “Kayseri'deki öğrencilere hukukun alfabesini sordum; ama hiç kimse bilemedi” diyor. Cumhurbaşkanına “Üniversiteleri ve okuyanları bu kadar artırmayın. Hoca kalitesini ve öğretim kalitesini arttırın” demiş.
MALATYALILARA KARŞI VEFA BORCUM VAR
Malatya, tam olarak tarım şehri olamadı. Her türlü meyvenin yetiştiği bir il; ama verim alınamıyor. Sizce bunun sebebi nedir?
Bu, Türkiye'nin değer politikasıyla ilgili. Köylerin cazibesini kaybettirdik. Şimdi köyde yaşayan insan yok! Biraz da genel politikayla ilgili. İnsanlar ürettiğinin karşılığını alamıyor. Köylü çiftçilikten ve hayvancılıktan para kazanamıyor. Malatya sulanabilir arazilerinin yüzde 70'ini sulayabilir. Ama bu durum genel ekonomiyle alakalı. Üretici kazanamıyor. Buna, yanlış politikalar neden oldu. Hatamız olabilir. Zengin bir aile çocuğu, büyük iş adamı alim değildik, arkamızda büyük oy potansiyelleri yoktu. Ama çalışarak ve didinerek 3 dönem vekillik yaptım. Malatyalılara karşı benim bir vefa borcum var.
ALIN HİZMETİNİZİ, ESKİ KERNEK'İ GERİ VERİN!
Malatya'ya şu an baktığınızda ve geçmişle kıyasladığınızda farklılık görebiliyor musunuz? Gelişmişlik alameti zahir mi?
Elbette gelişiyor; ama eski aranıyor. Bana bundan 40-50 sene önceki Kernek'i versinler, ben daha başka bir şey istemem. Alın hizmetinizi, eski Kernek'i geri verin. Kernek tahrip oldu! Sosyal yapıyı koruyamadık. Beton ucubeler dikildi. İnsanların gidip piknik yaptıkları su kenarının üstüne betonu döktük. Bunu başka yerde yapsalar yargılarlar. Nasıl olur da o güzelliğin üstüne beton dökerler. Bunu halk sorgulamalı. Böyle bir şey yapmaya kimsenin hakkı yok. Malatya'nın üstüne şarkılar dizilmiş. Şimdiki belediye başkanımız çok başarılı bir arkadaşımız. Kendisinden talep ediyorum. Kernek'i eski haline yeniden getirsin.
KANALBOYU'NDAKİ EVİMİZE YILDA 3-4 KEZ GİDİP GELİRİM
Malatya'ya ne sıklıkla gidip geliyorsunuz?
Kanalboyu'ndaki evimiz halen duruyor. Senede 3-4 defa gidip geliyorum. “Ankara'ya gelen geri dönmüyor” diyorlar. Ben Ankara'ya geldiğimde bir çocuğum ilkokul 1. sınıftaydı, diğeri ise yeni doğmuştu. “Çocukların tahsili” derken uzun yıllar burada kaldık. Bir zamandan sonra şartları çocuklarımıza göre ayarladık.
MALATYALILAR, DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHRİNDE
Malatya Time vasıtasıyla, buradan Malatyalılara seslenmek ister misiniz?
Dünyanın en güzel şehrinde yaşıyorlar. Memleketimize sahip çıkıp birlik ve beraberlik içinde olmamız lazım. Seçim döneminde nezaket kuralları çerçevesinde, herkes partisini savunabilir. Ama bence seçim bitince, siyaset bitmeli. “İktidar ve muhalefet” demeden, el birliğiyle memlekete hizmet etmek gerek. Mevlüt Aslanoğlu çok iyi bir insandı. Allah rahmet eylesin. Bazen birlikte plan kurardık. “Sen çık, Meclis'te şu konuyu dile getir” derdik. Biz de “Bakana ‘Bak CHP bizim burnumuzdan getiriyor, bizi silkeliyor, oy kaybediyoruz, şu hizmeti muhakkak yapmak lazım' diyelim” derdik. Krizden fırsat çıkarabiliyorduk. Şimdi de çok güzel hizmetler yapılıyor. Ama memleketimiz daha iyilerine layık...